28 Aralık 2012 Cuma

2013' TE İŞVERENLER KİMLERİ TERCİH EDECEK?

Yeni yıla girerken, yeni bir kariyer arayışında olan bir çok insanın aklında bu soru var.Bundan iki yıl önce işe girerken yeterli bulunan nitelikleriniz, bugün işverenler için yeterli mi? O nitelikler 2013'te hala "aranan" nitelikler olacak mı? Yoksa yerlerini bambaşka becerilere mi bırakacak?

Gözlemlerime göre son yıllarda iş dünyasında artarak devam eden en önemli değişim, insana yatırım yapılması ve adayın sosyal becerilerine değer verilmesi.

Henüz tam bir başarı yakalanamamış olsa da çoğu işveren artık çalışanı bir "makine" gibi görmekten uzaklaşıyor. Patronlar, onca personel alıp, iş yükünün hafiflemesini beklerken, daha fazla düşünmek ve çalışmak zorunda kalmaktan sıkıldı. Hangi işi neden yaptığını bilmeyen, en ufak iş için bile patronunun kapısını çalan, inisiyatif alamayan, mantık yürütemeyen çalışan modeli, yönetimleri de yoruyor. Bunca zaman ve enerji kaybı yaşamaktansa, işverenler sosyal zekası yüksek bireyler arıyor.

Bu sebeple, 2013' te işverenlerin şu niteliklere sahip bireyleri tercih edeceğini söylemek mümkün:

1. Analitik Düşünme Yeteneği:
Problem çözme konusunda ne kadar beceriklisiniz? Bir işi yaparken hem büyük resmi görüp, hem de işi doğru parçalara ayırarak analiz edebiliyor musunuz? 2013' ün çalışanları akılcı olmalı. Sorunu masaya koymalı, buna etki eden tüm parçaları ayırmalı. Her bir parçayı hem kendi içinde, hem de diğer parçalar ve bütünün kendisiyle olan etkileşimlerini analiz etmeli. Tespit ettiği her bir problemi adım adım aşarak problemi çözmeli, işi tamamlamalı.

2. Hızlı Karar Alabilme/ Risk Alabilme Yeteneği:
Ne kadar stratejik düşünebildiğiniz ve öngörü yeteneğinizin ne derecede gelişmiş olduğu önemli. Anlık kararlar almanız, çalıştığınız kurumu temsil ettiğiniz ortamlarda hiç beklemediğiniz soruları yanıtlamanız gerekebiliyor. Dönüp patronunuza danışma şansınız olmuyor. İşte o zamanlarda hızlı karar alabilme ve bu kararları alırken sonrasını öngörerek kendinizi ve şirketinizi zor duruma sokmamanız, sizin bu işteki yeteneğinizi gösteriyor.

3. Objektif Olabilme Yeteneği:
En zor anlarda bile objektif kalabiliyor musunuz? Başkalarının yaptığı işlerde objektifliğinizi korumanız kolay olabilir. Peki ya söz konusu sizseniz? Hatalarınızı kabul edebilir misiniz? Ortak bir çalışmada tespit edilen hatanın sizden kaynaklandığını, gruba kendiniz açıklayabilir misiniz? İlerleme ve yükselmenin temelinde, hataları kabul etmek ve düzeltmek yatıyorsa, her işveren yükselmek için böyle bireylerle çalışmayı tercih edecektir.

4. Eleştirel Düşünme Yeteneği:
Çoğumuzun dikkatini çekmiştir; artık bir çok kurum iş ilanı verirken, çalışan/ personel gibi terimler yerine, "çalışma arkadaşı arıyoruz" ifadesine yer veriyor. Yazının başında da belirttiğim gibi, işverenler artık tek başlarına düşünmek istemiyor ya da yetişemiyor, desteğe ihtiyaç duyuyor. Organizasyonların amacı da bu değil midir? Organizasyonlarda yer alan her bireyin bir görevi vardır. Her iş, konunun uzmanlarınca gerçekleştirildiğinde, ortaya çıkan iş de bir o kadar nitelikli olacaktır.
İşte bu noktada eleştirel düşünme yeteneği büyük önem taşıyor. Neyi neden yaptığını bilen, sorgulayan birey, yaptığı işin amacının farkında olduğu için amaca daha uygun çalışmalara imza atıyor. Bazen patronunu göremediği riskler hakkında uyarıyor, bazen hedeflenene ulaşılması için, kendisinden istenen çalışmadan çok daha yaratıcı fikirler sunabiliyor.
Eleştirel düşünmek insanı makinelerden ayırıyor...

5. Etkin Dinleme Yeteneği:
İnsanlarla doğru iletişim kurabilmenin ve iş yaşamında başarıyı yakalamanın temel ögelerinden biri de etkin dinleyebilmek. Organizasyonun en üst basamağından en alt basamağına kadar her bireyi can kulağıyla dinleyebilmeli, detayları gözden kaçırmamalısınız. Öyle ki; dinlediklerinizi anında analiz ederek, akılcı çözümler ya da yanıtlarla karşılık verebilmelisiniz.

Bu listeye başka özelliklerin eklenmesi ya da listeden bazılarının çıkarılması şirketlerin yapısına göre değişkenlik gösterebilir. Ancak temelde bu 5 özellik tüm işverenlerin ortak beklentileri olarak yeni yılda da karşımıza çıkacak gibi görünüyor.

2013' ün hepimize sağlık ve mutluluk getirmesini diliyorum. 

24 Aralık 2012 Pazartesi

BAZEN İYİ OLMAK YETMİYOR

Bir süredir, iş başvurusunda bulunduğunuz şirketle görüşmeler yapıyordunuz. Bir dizi mülakata girdiniz. Öyle ki; son aşamadan sonra, işe kabul edileceğinizden neredeyse emindiniz. Fakat heyecanlı bir bekleyişin sonunda, mülakat sürecinizin olumsuz sonuçlandığını öğrendiniz.

Bu gibi durumlar pek çoğumuzun başına gelmiştir. Peki kendimizden bu denli eminken, tercih edilmeyişimizin altında yatan nedenlere neler olabilir?
  1. Şirketlerin tamamına yakını, minimum maliyetle maksimum verimi almayı hedefliyor. Başka bir deyişle, az maaş, çok iş. Görüşmelerde sorulan ücret beklentisi sorusuna verdiğiniz yanıt, değerlendirme aşamasında ayırt edici unsur olabiliyor. Sizinle aynı niteliklere sahip başka bir aday, sizden daha düşük bir ücret beklentisinde olduğu için tercih edilmiş olabilir.
  2. Bunun yanı sıra, ücret beklentisi sizinkinden daha düşük olup, nitelikleri sizden daha az olduğu halde de rakibiniz tercih edilmiş olabilir. Bunun sebebi, ilgili iş tanımında yer alan çalışmaları yürütebilmek için, daha fazla niteliğe ihtiyaç duyulmamasıdır.
  3. Pozisyon askıya alınmış olabilir. Şirket içi nedenlerden dolayı, personel alımları dondurulmuş ya da iptal edilmiş olabilir.
  4. Başvurduğunuz pozisyon için fazla iyi olduğunuz düşünülmüş olabilir. Siz pozisyonun tüm koşullarını ve ücret aralığını göze alarak başvuruda bulunmuş olabilirsiniz. Hatta mülakatlarda kendinden emin tavrınızla bu işi çok iyi yapabileceğinizi ve ücretin sizin için önemli olmadığını da vurgulamış olabilirsiniz. Mülakatınızı yapanlar da, sizin kolaylıkla bu işin üstesinden gelebileceğinizi görmüşlerdir. Fakat endişeleri, sizin bir süre sonra bu işten ve ücretten dolayı tatminsizlik yaşayacağınız, beklenti içine gireceğiniz, ve beklentilerinizin karşılanmaması durumunda işten ayrılacağınız ihtimali olabilir.
  5. Mülakatınızın iyi geçtiğini düşündürüp, sonra red yanıtı veren mülakatçılarla karşılaşmış olabilirsiniz. Oldukça güleryüzlü, içten ve anlayışlı yaklaşımıyla, hakkınızda öğrenmek istediği her şeyi siz farkına bile varmadan sizden almıştır. Mülakat sonunda şirketten güzel ayrılmışsınızdır, fakat hakkınızdaki karar büyük olasılıkla mülakat sırasında verilmiştir.
NELER YAPILABİLİR?

Ücret beklentisi konusu birden fazla şekilde ele alınabilir:
  1. Talep ettiğiniz ücretin, başvurduğunuz pozisyon için ne kadar gerçekçi olduğundan emin olmalısınız.
  2. Şirket ve ücret politikaları hakkında bir ön araştırma yapmalısınız.
  3. Eğer sahip olduğunuz niteliklere güveniyor ve ücret beklentinizin zaten inebileceğiniz en düşük rakam olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Bu durumda işi alma kaygısıyla beklentinizi daha da düşürmek, ilerleyen zamanlarda mutsuz olmanıza sebep olabilir. Size uygun bir iş mutlaka vardır, farklı yerlerde şansınızı denemeye devam edebilirsiniz
  4. Yine işi alma kaygısıyla ücret beklentisini düşük tutmak, işverenin gözünde sizin profesyonellikten uzak bir imaj çizmenize neden olabilir. Kendine güvensiz ve bu işe muhtaç bir görüntü çizebilirsiniz. Bu durumda belki de şirketin o pozisyon için öngördüğü rakamın çok altında bir ücretle işe alınabilirsiniz. Bundan sonraki çalışma hayatınız ve sizden beklentiler de bu doğrultuda ağır olabilir.
Fazla iyi olduğunuz için tercih edilmiyorsanız:
Bazen iş ilanları tam olarak gerçeği yansıtmayabiliyor. Örneğin insan kaynakları asistanı adıyla yayınlanmış bir ilan, aslında ofisin sekreterya çalışmaları, hatta mutfak ve temizlik hizmetleri için açılmış bir ilan bile olabiliyor. Mülakat sırasında bazı işverenler bunu açıklarken, bazıları ise saklamayı tercih edip, sizin bu işleri yapmayacağınızı gördüğü için görüşmeyi olumsuz olarak değerlendirebiliyor.
Bu gibi durumlarda yapılabilecek tek şey, ilandaki iş tanımını iyi analiz etmek. Yuvarlak ifadeleri detaylı olarak incelemek.

Güleryüzlü ve içten davranan mülakatçılar için:

Durumun rehavetine kapılıp her şeyinizi anlatmayın. Belki bir önceki işvereniniz gerçekten çok kötüydü. Mülakatçınız da eski şirketiniz hakkında az çok bilgi sahibi. O şirket hakkında ilk olumsuz ifadeyi kendisi kullanıyor ve sizin fikrinizi soruyor. Siz dürüstçe durumu açıklıyorsunuz. Fakat mülakatı yapan kişi için bu durum, sizin aleyhinizde bir değerlendirme yapmasına temel oluşturuyor olabilir. Temkinli olmalı, her doğruyu hemen söylememelisiniz. Unutmayın ki sizi hiç tanımıyorlar. Dürüstlüğünüzün kurbanı olmayın.

22 Aralık 2012 Cumartesi

İŞ BAŞVURULARIMA DÖNÜŞ YAPMIYORLAR


Niteliklerinizin uygun olduğunu düşündüğünüz bir ilan gördünüz ve iş başvurusunda bulundunuz. Görüşme için davet alacağınızdan emindiniz. Ancak beklediğiniz davet gelmedi. Üstelik başvurunuzun değerlendirilip olumsuz sonuçlandığına ilişkin herhangi bir dönüş de yapılmadı.

İKnın en çok dikkat etmesi gereken noktalardan biri de bu geri bildirimler. Etik olan, olumlu ya da olumsuz, adaya her koşulda bilgilendirme yapılması. Ancak maalesef günümüzde bir çok firma olumlu sonuçlanan CVler dışında geri dönüş yapmıyor. Bunun birden fazla sebebi olabilir:
  1. Öz geçmişinizde yer alan iletişim bilgilerinizi güncellemeyi unutmuş olabilirsiniz. Ya da mail kutunuzu kontrol ederken, "gereksiz" kutunuza düşmüş iletileri gözden kaçırmış olabilirsiniz.
  2. Öz geçmişinize çok güveniyor olabilirsiniz. Size göre doğru hazırlanmış olabilir. Ancak öz geçmişinizi inceleyip ilk değerlendirmeyi yapanlar, ilgili iş ilanına ilişkin belirli anahtar kelime/nitelikleri görmeye çalışacak, göremediklerini eleyecektir. Gereğinden uzun ya da karmaşık hazırlanmış öz geçmişlerin içerisinde aradıkları nitelikleri görememeleri, elenmenize sebep olmuş olabilir.
  3. İlanlarda genellikle ilanın yayınlanma süresiyle ilgili veriler bulunur. Siz, ilanı, yayınlandığı ilk gün görüp başvuruda bulunmuş olabilirsiniz. Ancak ilan şirketin İK anlayışı gereği 2 ay yayında tutulacak ve tüm öz geçmişler ellerine ulaştıktan sonra karşılaştırmalı değerlendirme ve geri bildirim sürecine geçecek olabilirler.
  4. İkinci, üçüncü tercih olabilirsiniz. Sizden daha önce tercih edebilecekleri, aradıkları niteliklere daha uygun olduğunu düşündükleri adaylarla görüşüp süreç sonlanana kadar, size olumsuz bir dönüş yapmazlar ki, diğer görüşmelerin olumsuz sonuçlanması halinde sizi davet edebilsinler.
  5. İş arayanlar dönüş beklemekte haklılar elbette. Ancak bu beklentiyi doğuran bir yanılgıdan da söz etmek gerekiyor. İş arayan birey, işi ve şirketi önemsiyor, aynı oranda önemsenmek ve önemsendiğini somut olarak görmek istiyor. Fakat İK çalışanları için, karşılarında 1 aday değil, aynı beklentiyi taşıyan onlarca, belki de yüzlerde aday oluyor. Bu durumda tercih edilmeyecek adaylara geri bildirim yapmak, yoğun iş planı listesinde son sıralarda kalıyor, bu iş için zaman ayrılmıyor.
Bu konuda adayların yapabileceği şeyler oldukça sınırlı. Çözüm adaylardan çok, İK departmanlarına düşüyor. Peki neler yapılabilir?

İNSAN KAYNAKLARI İÇİN BİR KAÇ ÖNERİ
  1. İKGB' ler kurulmalı. İster İnsan Kaynakları Danışmanlık Şirketi olsun, ister herhangi bir şirketin İnsan Kaynakları birimi olsun, İK Departmanları içerisinde, şirketin büyüklüğüyle paralel kişi sayısı ile geri bildirim birimleri kurulabilir. Bu birimlerin amacı, yalnızca adaylara doğru iletişim yöntemiyle geri bildirimde bulunmak olmalı. 
  2. İK Geribildirim Birimleri (İKGB), bu işi yaparken, yapacağı görüşmeleri empati kurma temeline oturtmalı. Günümüzde pek çok şirket dönüş yapmıyor, yapanlarsa bunu sıradan bir sekreterya işi olarak görüp, bilgilendirmeyi yetkin olmayan kişilere yaptırıyor. Oysa adaylar için tercih edilmemiş olmak zaten üzücü ve öz güven zedeleyici bir durum iken, geri bildirim yapan kişilerin amatör yaklaşımı, hem aday için rahatsız edici olmakta, hem de şirketin imajını zedelemekte. Bu nedenle İKGB çalışanları, empati kurma, psikoloji, telefon konuşmasında hem kararlı hem nazik bir tutuma sahip olma gibi eğitimlerden geçmeli ve daha sonra adaylarla görüşme yapmaya başlamalılar.
  3. Telefon görüşmelerinin mail ile kıyaslandığında daha etkili olduğu bir gerçek. Yazı dilindeki soğuk ifadenin, telefon görüşmesinde belirli bir çerçevede yumuşatılması mümkün ve şirket-aday ilişkisinde daha olumlu bir tablo çizmekte. Ancak telefon görüşmeleri aynı zamanda ekstra bir iş gücü ve zaman gerektirdiğinden, İK birimleri mail gönderimini tercih edebilir. Bu durumda da dikkat edilmesi gereken nokta, aynı empati ve nezaketin yazıya yansıtılması olacaktır. Ayrıca mail gönderimi, yazılı olarak kayıtlı kalabileceğinden, şirketler için avantajlı bir seçenek olmakta.

7 Aralık 2012 Cuma

KİŞİSEL İMAJ OLUŞTURMA

Çok iyi bir okuldan diplomanız, üç yabancı diliniz ve bir dolu sertifikanız var. Ama ya istediğiniz işi alamıyorsunuz, ya da işinizde terfi edemiyorsunuz. Her şeyinizin tam olduğunu düşünüyor, müşterilerle ilişkilerde satış yapamayışınıza bir anlam veremiyorsunuz. 5 yıldır aynı şirkette, aynı pozisyonda devam ediyorsunuz. Oysa sizden çok sonra gelenler, şimdi sizin üstünüz oldular. Üstelik ne diplomaları sizinkinden daha iyi, ne de bu kadar fazla dil biliyorlar. Peki neden?

Şimdi şöyle bir aynaya bakın. Ve kendinize şu soruları sorun:

-Bugüne kadar iş ve özel hayatıma dair neler istedim?
-Hangilerine ulaştım, hangilerine ulaşamadım?
-Neden ulaşamadım, neleri yanlış ya da eksik yaptım?
-Peki bundan sonra, istediklerimi elde etmek için neler yapmalıyım?

İşte bireyleri kişisel imaj oluşturmaya yönlendiren sorular bunlar. 

Araştırmalar gösteriyor ki; insan beyni ilk 10 sn içinde, tanıştığı insan hakkında kalıcı bir algıya sahip oluyor. Yani ilk izlenim çok önemli. Daha sonraki süreçte yaptığınız konuşmalar ve davranışlarınız, karşı tarafın zihninde yarattığınız algıyı düşük oranda değiştirecek, ancak temel kanı çoğunlukla aynı kalacaktır.

Düşünün ki bir projeniz var ve sponsor desteğine ihtiyaç duyuyorsunuz. Telefon görüşmeleri yapıldı, randevuyu da zar zor aldınız. Ve büyük gün geldi. Siz ise günlük kıyafetleriniz, son dakikada topladığınız saçlarınız ve alelacele sürülmüş rujunuzla karşılarındasınız. Karşı tarafı projenizin sponsoru olmaya ikna etmek için sadece projenizin içeriğine güveniyorsanız yanılıyorsunuz. Proje ne kadar sağlam olursa olsun, birlikte çalışacakları ve sponsor olacakları kişinin bu özensiz görünümü, özellikle ilk karşılaşmada böyle bir görüntü çizilmesi, karşı tarafa tereddüt yaşatacak, belki de sponsorluktan vazgeçmesine sebep olacaktır.

Peki Kişisel İmaj Nasıl Yaratılır?

İmajınızı yaratma işini üç başlıkta yapabilirsiniz:

  1. Giyim
  2. İletişim
  3. Davranış
1. Giyim

Her zaman çok iddialı parçalar kullanmak ve koyu makyajlarla dolaşmak doğru giyinmek demek değil elbette. Başarılı bir imaj yaratımı için bulunduğunuz ve hedeflediğiniz pozisyona uygun giyinmelisiniz. Genel hatlarıyla, iş yaşamında giyiminizi aşağıdaki noktalara dikkat ederek şekillendirebilirsiniz.
  • Pazarladığınız mal ve/ veya hizmet
  • Müşteri profili
  • Çalışılan kurum/ kuruluşun belirlediği yönetmelik
Bulunduğunuz pozisyona uygun olarak giyiminiz ve makyajınız daha mütevazı ya da daha iddialı olabilir. Örneğin; bir yardım kuruluşunda çalışıyorsunuz ve hizmet verdiğiniz kitle düşük bir sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel düzeye sahip. Böyle bir kitleyle çalışırken, iddialı kıyafetler ve aşırı bir makyaj, hizmet verdiğiniz kitlenin sizi yadırgamasına ve çalışmalarınızın istediğiniz başarıya ulaşmamasına neden olabilir. Çünkü böyle bir kitle, sizi kendilerinden biri gibi görürken, aynı zamanda sizin otoritenizi de hissetmelidir ki, onlar için yaptığınız çalışmalar amacına ulaşsın.

Bu özel bir örnek elbette. Biraz daha genel bir durum olarak yukarıdaki proje örneğini düşünebilirsiniz.

Öte yandan, birlikte çalıştığınız ofis arkadaşlarınızla da aranızda bir uyum yakalamalısınız. Araştırmalara göre, üniforma giyen çalışanların kendi aralarındaki ve kuruma olan bağlılığı artıyor. Demek istediğim, bir örnek giyinmeniz değil. Aşağı yukarı aynı çizgiyi yakalamanız. Örneğin herkes ortalama markaların gömlek ve hırkalarını giyiyorsa, sizin her gün pahalı markaların gösterişli elbiseleriyle işe gitmeniz, ofis arkadaşlarınızla aranızdaki bağı zayıflatacaktır. 

Bir yandan da, hedeflediğiniz pozisyona uygun giyinin diyorum. Yani farklı olun, dikkat çekin, istediğiniz pozisyona hazır olduğunuzu gösterin. Biraz önce söylediklerimle çelişiyor gibi, farkındayım :) Burada dengeyi kurmak önemli. Stil sahibi olun. Bunu saçınızın kesimiyle, taktığınız kolyelerle, kendinize has mimiklerinizle, kullandığınız kalemlerle bile oluşturabilirsiniz. Detaylara özen gösterin. Böylece hem farkınızı yansıtmış olacaksınız, hem de grubun dışında kalmayacaksınız.

Unutmadan!... Nerede ne iş yapıyor olursanız olun, abartıdan kaçının. Kozmetik mağazalarında bile, eline geçirdiğini yüzüne sürmüş abartısındaki satış danışmanları korkunç görünüyor. Hafif ve aydınlık bir makyaj, bakımlı tırnaklar, temiz ve özenli kıyafetler, stilinizi yansıtan küçük objelerle sizi istediğiniz imaja sokacaktır.

2. İletişim

İlk 10 saniyeyi atlattınız. Karşı tarafta bıraktığınız olumlu imajın, ağzınızı açmanızla zedelenmesini istemezsiniz değil mi? Sözlü iletişimde doğru kelimeleri kullanmaya özen gösterin. "Ya, ne bileyim, bilmem ne..." gibi ifadeler imajınızı zedeleyecektir. Argo kullanımından söz etmiyorum bile. Diksiyonunuz düzgün olsun, gerekiyorsa kursa gidin. Bunların yanı sıra, konuşma tarzınızı olumlu çerçevede sürdürmek de stilinizin bir parçası olmalı. Örneğin; karşı tarafın söylediklerini çok saçma buldunuz. Şimdi kendinizi tutamayıp bu duyduklarınızın çok saçma olduğunuz söylerseniz, biraz önceki tüm hazırlıklarınızı çöpe attınız demektir. Onun yerine şöyle bir yol deneyin: " Söyledikleriniz gerçekten ilgimi çekti,  ancak soru işaretlerim var. Acaba önerdiğiniz şey, su soruna nasıl bir çözüm sunar?" Ya da " Bu benim aklıma gelmemişti. Benim de şöyle bir düşüncem var. Siz ne dersiniz?"

İyi bir dinleyici olun. Empati kurun. Karşınızdaki kişi sizden ne istiyor, ne bekliyor. İçinde bulunduğu durumun zorlukları neler, tek tek üzerinde durun.

3. Davranış

Nazik olun ve bu nezaketinizi hiçbir durumda kaybetmeyin. Müşteriler ya da iş ortaklarınız sabrınızı zorlayacaktır. Görgü kurallarıyla tanışmamış insanlarla tanışabilirsiniz. Tahammülü zor olsa da, bunu nezaketinizden ödün vermeden aşabileceğinizi hatırlayın. Ya da tam tersi. Hedeflediğiniz pozisyonu elde etmek için patronlarınızın dikkatini çekeyim derken, yöneticilik vasıflarınızın ne denli üstün olduğunu kanıtlama çabasıyla sağa sola bağırıp çağırmayın. Pozisyonu alamadığınız gibi, bolca da düşman edinmiş olursunuz.

Davranışlarınızın önem taşıdığı bir başka yer de iş yemekleri. İş yemekleri, ofis ortamının dışında olması nedeniyle davranışlar açısından tereddüt yaratıcı olabilirler. Ama unutmayın ki, hala iş yapıyorsunuz. Çatal bıçak kullanışınızdan, alkol tüketim oranınıza, kendinizi yemeğe odaklayıp karşınızdakini dinlemeyişinizden, garsona hitabınıza kadar her hareketiniz hakkınızda verilecek notu oluşturan parçalardır.

Kendinize soruları sordunuz, cevaplarını önünüze koydunuz. Uygun giyim tarzını buldunuz. Doğru iletişimler kurdunuz. Davranışlarınıza çeki düzen verdiniz. Tüm bunları yaptığınızda, ilk farkı kendiniz hissedeceksiniz. Öz güveniniz artacak. Daha dinamik ve daha başarılı olacaksınız. İlk dönüşler böyle olacak. Ardından istediğiniz pozisyona geldiğinizi, sözünüzün daha çok dinlendiğini, daha çok saygı uyandırdığınızı göreceksiniz:)

3 Aralık 2012 Pazartesi

SORUN SENDE DEĞİL, ONLARDA !

İlk bakışta başlıktaki ifadeyi çok iddialı bulabilirsiniz. Fakat bu yazıyı okuyunca siz de bana hak vereceksiniz.

Ofislerde rastladığımız stres kaynağı tiplere bir bakalım:

Dengesizler

Sabah tüm enerjinizle masanıza gelirsiniz. Bi bakarsınız yan masadaki kendi kendine konuşuyor, söyleniyor. Sinirleniyor, oflamalar, puflamalar, homurdanmalar...İnsanın enerjisini emiyor. Aradan iki dakika geçmiyor, tuhaf kahkahalarıyla irkiliyorsunuz. İnsan korkuyor tabii, geriliyor...

Sinsiler

Bu tipleri biraz geç tanırsınız. Hep uyanık olmak zorundasınızdır. İşin kötü yanı, hiyerarşik olarak sizin üzerinizdeyse, yaptığınız çalışmalar onun elinden geçmeden yönetime çıkamıyorsa, her nedense(!) verdiğiniz raporlar yönetimden hatalı oldukları gerekçesiyle düzeltilmek üzere size geri döner. Önce anlamazsınız ne olduğunu. Sonradan çözersiniz; hatalar sizin değildir. Bir fare dosyalarınıza girmiş, amir olarak düzeltmesi ve sizi uyarması gerekirken, doğru yaptığınız şeyleri özellikle değiştirmiştir. Kendisi için de kötü bir durum olmasına karşın, bu tip insanlar bunu pek akıl edemezler. Tek amaçları zarar vermektir.
                                                                               
Dedikoducular
İstisnasız, her iş yerinde vardır böyle insanlar. Ofise girersiniz, fısır fısır konuşmalar, ofisten çıktığınız anda atıp tutmalar bu türün en belirgin özelliğidir. Fazla üzerinde durulmaz, hiçbir şey olamayan insanlar, başkalarını konuşurlar :)





Yalancılar

Gözünüzün içine baka baka yalan söylerler. İşle ilgili hatalarını kabul etmezler. Hatta işleriniz yapmayıp, yaptıklarını iddia edenleri vardır. Tahammülü zor :)

Kıskançlar

Bazıları açıkça belli ederler, bazılarıysa sinsidir. İşinizde iyiyseniz, amirleriniz tarafından seviliyor ve takdir görüyorsanız, hele bir de örnek gösteriliyorsanız dikkat edin. Sizin yükselişinize engel olmak için türlü yollar denerler. Size bağlı yapılacak işlerde üstlerine düşen görevi yapmazlar, aksatırlar örneğin. Her ortamda sizden şikayet ederler. Bazıları o kadar sinsidir ki, dışarı karşı size çok destek olduklarını, hatta sizinle gurur duyduklarını bile söylerler. Siz yine de çalıştığınız dosyaları ortada bırakmayın :)

Hareketlerinizi kısıtlayanlar

Elbette evinizdeymiş gibi rahat olmaktan söz etmiyorum. Benimkiler daha makul beklentiler:)

Mesela, bir çalışan tuvalete giderken amirine haber vermek zorunda olmamalı. Ya da öğle yemeğini yemek için patronun acıkmasını beklemek zorunda kalmamalı.

Acil durumlarda cep telefonuna gelen aramaları yanıtlayabilmeli, bu tür hareketler, işi aksatma gibi bir genellemeye dahil edilmemeli ve kısıtlanmamalı.

Öğle yemeği şirkette çıkıyor diye, personel buna mecbur bırakılmamalı. İsteyen çıkıp dışarıda yiyebilmeli. Profesyonel olmayan yöneticilerin "disiplin" adı altında yaptıkları bu "eziyet"ler, çalışanı soğutuyor, stres artıyor. Çalışanlar yeni iş arayışına geçiyor.

Ne Yapmalı?

Çalışanlar birlik olarak haklarını talep etmeli. Red cevabı aldıklarında vazgeçmemeli. İlk talebiniz böyle iş yerlerinde reddedilebilir. Çalışanlar olarak sizin kararlı tutumunuz dikkat çekecektir. Karşılıklı fedakarlıkla orta noktada buluşulmaması için hiçbir neden yok. Önemli olan çalışanların haklarını bilmesi ve savunuyor olması.