17 Nisan 2014 Perşembe

ÇOCUK PATRONUN DRAMI

Sanıyorum birkaç sene önce... Ben iş arıyorum... İlan, bir yönetici pozisyonuna ilişkin. Başvurduktan bir gün sonra bir telefon geldi. Karşımdaki ses, konuya tamamen yabancı bir tonda şöyle dedi: Yarın x saatte sizi bekliyorlar. Benim kafamda onlarca soru işareti gezmeye başlıyor: Hangi şirket, kim görüşmek istiyor, sen kimsin, hiç değilse görüşme tarih ve saatinin benim için uygun olup olmayacağını nezaketen sorsaydın... Önce bir kem küm ettim, sonra ilk şaşkınlığı üzerimden atıp, şirketin adı ile adresini alabildim.

Uzatmayayım, ertesi gün görüşmeye gittim. Son derece lüks bir bölgede bir apartman dairesi. Fakat kapısında davet edildiğim şirket dışında farklı bir şirket tabelası da var. Ayaklarım bir adım geri gitti ama "buraya kadar geldim artık" deyip içeri girdim. Kapıyı açan hanım beni ofise aldı. İki dk sonra gelip parfümümü sordu. Sonra gidip bulaşıkları yerleştirdi. Anladım ki beni arayan sesin sahibiydi kendisi. Her işe koşturulan ve ne iş yaptığını bilmeyen bir kader kurbanı.

Biraz bekletildikten sonra içerideki ofise yönlendirildim. Kapıdan girmemle engel olamadığım bir gülme hali aldı beni. Sürekli tebessüm ederek, gülme atağı gelince araya bir espri sokarak ya da mimik değişikliği yaparak ört bas etmeye çalıştım bu durumu. Nedenine gelince... İhtişamlı bir ofis... İtiraf etmeliyim gerçekten etkileyiciydi. Ta ki o ceylan derisi koltukta oturan, masanın arkasında kaybolmuş çocuk patronu görene kadar. Ciddi ve bir o kadar komik bakışları, tek kaşı kaldırarak ciddiyetine ciddiyet katışı, koltuğunda kasım kasım kasılışı ve bütün masaya hakim olma niyetiyle kollarını masanın tamamına yettirme çabası, yetişemeyeceğini anlayınca yeniden toparlanışı...

Neyse ben ilk gülme atağını güler yüzlü bir tanışma anı olarak toparlayıp oturdum. Konuşmanın detaylarına geçtik. Yani geçmeye çalıştık. O laf olsun diye cvnin içinde yer alan çalışma maddelerimi ana başlıklar halinde sordu, ben de gözünün önünde yazanları sesli olarak tekrarladım. Sonra ilgili pozisyonda daha önce çalışan kişinin ayrılış nedenini ve bana bağlı çalışacak ekibin kaç kişiden oluştuğunu sordum. "Kovmuş". Öyle dedi tüm nezaketiyle (!). O an bir kez daha tamam dedim içimden sil burayı listenden. Ekip de yokmuş bu arada; kendi kendimin hem ekibi hem lideri olacakmışım. Şirketi sordum, kaç kişi çalışıyor diye. Sizle beraber 3 olacağız dedi. İkinci kişiyi de sanırım tahmin ettiniz. "Biz sizi değerlendireceğiz. Ona göre tekrar aranırsınız." dedi görüşmeyi sonlandırırken. Kaç kişiyle değerlendirecekse artık... İfadenin nezaketsizliğine zaten hiç girmiyorum. Benim sinirlerim artık tamamen boşaldı, gülerek tokalaştım ve çıktım.

Ertesi gün aynı ses aradı beni. "Yarın 09:00 da başlıyorsunuz." dedi. Bende yine sorulaar sorulaar... Nereye başlıyoruz? Bari bir teklif gönderseydiniz? Neyse telefondaki hanım ile anlaşamadık. Ben şirketin diğer çalışanı olan çocuk patronumuzu istedim telefona. Lutfettiler, benimle konuştular. Dedim ki; çok teşekkür ediyorum ama ücret konuşmamıştık. Sanıyorum teklif mailinizin elime ulaşmasında bir sorun oldu? "Yoo." dedi. "Göndermedik. Sizi şirketimiz için uygun gördük." Bende şoklar ardı ardına patlıyor tabii. "Peki rakam?" diye yeniledim. Şimdi söylemeyeyim; çok düşük bir rakam telaffuz etti. "Söylemiş olduğunuz koşullarda bu rakam benim düşündüğüm rakam ile örtüşmüyor." dedim. Anlamadı. "Yani düşündüğüm rakamın altında kalıyor. Ben teşekkür edeceğim size." dedim. Şöyle dedi: "Parayı mı az buldun?" Oo yoooooo !!!!!

Bu tam olarak şuydu: Babası kendi ofisinde bir odayı çocuğa vermiş oyalansın diye. O da canı sıkıldıkça birilerini görüşmeye çağırıyor, iki laf ediyor, işe alıyor, sıkılınca yine "Kovuyorum seni!" deyip egosunu tatmin ediyor. Zavallı bir çocuk patron. Bu şekilde giderse hayatı boyunca herkesin alay konusu olma dramını yaşayacak bir çocuk. İş hayatını, zorluklarını, terfi edebilmek için harcanan eforu, arada bir sendelemeyi, hatta düşüp dizlerini kanata kanata nasıl kanatmayacağını öğrenemeyecek.

Bir kez daha dönüp aynaya bakıyorum ve şükrediyorum: Böyle cahil olmadığım ve kendimi komik duruma düşürmediğim için. Ailemin, cehaletimi ve insanlara karşı saygısızlığımı destekleyecek insanlar olmadıkları, zorlukları deneyimlememe izin verdikleri ve hatta teşvik ettikleri ve beni böyle biri gibi yetiştirmedikleri için. Gerçekten şanslıyım...

14 Nisan 2014 Pazartesi

BÜYÜK KOLEJ PDR AİLE SEMPOZYUMU NOTLARIM

Geçtiğimiz Cumartesi günü Büyük Kolej' de düzenlenen PDR aile sempozyumundaydım. Başta Gülnur Hocam olmak üzere tüm PDR kadrosunun büyük bir titizlikle hazırlamış olduğu program, birbirinden değerli konuklarla oldukça keyifli geçti. Bu değerli konukların arasında konuşmacı olarak yer almak, benim için de oldukça heyecanlı ve onur verici bir deneyim oldu :)

Aileler ve öğretmenlerimize, bireyde başarısızlığın nedenleri ve çözüm yolları üzerine bir sunum gerçekleştirdik. Başarısızlığın sebebi olarak zihinlere yerleşmiş tüm olguların dışına çıkarak, sorunun temeline indik. Gerçek potansiyelimizi kullanamamızın nedenlerini ve bu sorunu nasıl aşabileceğimizi konuştuk.

Sunumumu yaparken bir kez daha farkettik ki; toplumumuzdaki başarı algısı ve başarılı sayılabilmek için gerçekleşmesi gereken koşullar, kendimizi devamlı olarak geliştirmeyi, yenilemeyi ve mevcut potansiyelinizi mümkün olan en yüksek düzeyde açığa çıkarabilmeyi ve kullanabilmeyi gerektiriyor.

Katılıp bilgilenmek istediğim o kadar çok konu vardı ki... Maalesef ofiste beni başka işlerin bekliyor olması nedeniyle programın tamamına katılamadım. Bir sonraki sempozyumda tüm konukları dinleyebilmeyi diliyor, bu güzel organizasyonu gerçekleştiren Büyük Kolej ailesine ve organizasyon boyunca koşturan güleryüzlü PDR ekibine teşekkür ediyorum :)