28 Kasım 2012 Çarşamba

LÜTFEN BÜTÜN BUNLAR BİR KABUS OLSUN :( !!


Masanın her yanına dosya kuleleri dikilmiş, durmadan telefonlar çalıyor ama dosyalardan telefona ulaşmak mümkün değil, tam telefonu açıyorsunuz, karşınızdaki beklemekten usanıp kapatmış, tabi bu sırada bir grup dosya kendini yerlere atmış.

Bitti mi? Hayır!

Dosyaları toplamaya çalışırken iki ayak görürsünüz. Yavaş ve endişeli bir halde bakışlarını yukarı kaldırırsınız. Evet, bildiniz :) Amiriniz yeni talepleriyle işte tam da burnunuzun ucunda durmaktadır.

Hiç sorun değil, onu da yaparım. Hepsini yaparım. Bir sıraya koyayım, gerisi kolay. Ama ne mümkün! Hoop bir telefon daha. Siz telefondayken bir kaç evrak daha sekreterin ellerinden kayıp tüm şiddetiyle düştü masanıza. Tabi telefondakinin bir amiriniz olması da mümkün: "Ne oldu benim iş?"...

Kendinizle savaşıyorsunuz: "Hayır, dayanacağım. Yapabilirim. Bunlar beni yıldıramaz..." O yığının arasından gözlerinizi tavana dikip yalvarıyorsunuz: "Bütün bunlar bir kabus olsun, şimdi gözlerimi kapatıyorum, açınca hepsi yok olsun?!"...

Tanıdık geldi mi? :)

Evet, maalesef burası gerçeğin tam ortası. Ve siz, aramıza hoş geldiniz :)

Oysa işe girerken ne kadar da sevecen ve güler yüzlülerdi değil mi? Orası reklam bürosuydu, artık imzayı attığınıza göre, gelsin ağır çalışma koşulları, gelsin mobbing, gelsin iş hayatındaki tüm diğer kötü durumlar...

Peki ne yapacaksınız? İstifa mı? Bu kadar çabuk pes edemezsiniz. Hem diyelim buradan ayrıldınız. Ya gittiğiniz yer de burası gibi çıkarsa? Köklü ve akılcı çözüm yolları bulmalıyız. O halde önce işveren çalışanına neler yapıyor, onlara bakalım. Sonra çözüm yollarını paylaşalım...

FAZLA SORUMLULUK YÜKLÜYORLAR

Bu, özellikle "nitelikli" çalışanın sorunu. İşveren, çalışanının performansını görüyor. İşin içeriğine bağlı olarak, çalışanın hem bir birey olarak sahip olduğu niteliklerin, hem de yaptığı iş üzerindeki başarısının farkına vardığı zaman, bir çok sorumluluğu bu çalışanına yüklüyor.

Bu durumun hem iyi hem kötü yanları var:

İyi yanı, çalışanın daha çok sorumluluk alarak yükselişini hızlandırması ve işverenin kendisine duyduğu güvenden dolayı onore olması, motivasyonunun artması.

Ancak tam da bu noktada, durum kötü bir hal alabiliyor. Şöyle ki; her insan beğenilmekten ve bunun somut takdirlerinden hoşlanır. Hal böyle olunca, bazı işverenler maalesef bu durumu kullanıyor. "Sen iyisin, başarılısın. Sana güveniyorum." gibi ifadelerle çalışanı yumuşatıp ardından işleri veriyorlar. Bazen öyle oluyor ki, etrafınızdakiler durumu fark edip işleri seriyor ya da bilinçli olarak hata yapıyor. Sonunda onların işlerinizi de yaparken bulabiliyorsunuz kendinizi.

NE YAPMALI?

Kendinizi ezdirmemeli ve bu kadar yıpratılmaya izin vermemelisiniz. Kibarca, zaten yapmakta olduğunuz çalışmaları patronunuza aktarın. İş yapmaktan kaçmadığınızı, ancak bu yoğunluk içinde bir desteğe ihtiyaç duyduğunuzu, bu noktada kendisinin size yol göstermesinden memnuniyet duyacağınızı dile getirin. İlk adımda işleri sıraya koymaya yönelecektir. Ses etmeyin, verdiği sırayla çalışmalarınızı yürütün. Gerçekten yürümüyorsa, patronunuza diğer çalışanların da bu çalışmaya katkıda bulunmayı sağlamayı önerin. Bu, liderlik vasıflarınızı göstermek için de size büyük bir fırsat sağlayacaktır.

İŞ TANIMLARI VE ROLLER NETLEŞTİRİLMİYOR

Kimin ne iş yapacağı belli değil. Sürekli bir kaos hakim. Bu durum, çalışılan yerin yeterince kurumsal ve profesyonel olmamasından kaynaklanıyor.

Bir önceki başlık altında belirttiğim nedenlerin yanı sıra, "İş tanımları net olmasın ki, istediğimiz zaman, istediğimiz kişiye istediğimiz işi yaptıralım, itiraz edemesin." düşüncesi bu durumun temelini oluşturuyor.

NE YAPMALI?

İş yerinde büyük bir stres kaynağı elbette. İş görüşmelerinizden itibaren bu konuda tüm soru işaretlerinizi giderip imzanızı atın derim.

ROL ÇATIŞMALARI YAŞANIYOR

Bir çok farklı sorumluluk altında olan çalışanların sıklıkla karşılaştığı bir problem.

Sorumlulukların türüne göre, bağlı olunan kişiler değişiyor. Tabi size bağlı olanlar da.

Bir iş için bir taraf A isterken, diğer taraf B isteyebiliyor. Bu istekler birbirinden tamamen zıt olabiliyor. Her iki tarafın da isteklerini gerçekleştirmek zorunda olan çalışan, rol çatışması yaşıyor. Motivasyonu düşüyor, öz güvenini yitiriyor, işten keyif almamaya başlıyor.

NE YAPMALI?

Dikkat edilmesi gereken ilk nokta, bu iki talepte bulunanların birbirleri arasındaki ego savaşı. Arada kalmak oldukça yıpratıcı tabi...

Dik duruşunuzu asla kaybetmeyin. Bütün istenenleri not alın, ortak noktalarını belirleyin ve buraları işinizde kaleniz haline getirin. İşinizin en sağlam noktası, hemfikir oldukları noktalar olsun. Bu süreçte diğer fikirleri yan yana getirin. Orta nokta bulmaya çalışın ve isteklerini içine yerleştirin. Eğer bu mümkün olmuyorsa ve biraz zamanınız varsa, iki farklı fikir için, aynı temelde, iki farklı çalışma yapın ve ikisini de ortak bir toplantıda sunun. Seçimi onlara bırakın. Bırakın siz yıpranacağınıza, taraflar son noktayı koysun.


25 Kasım 2012 Pazar

FİZİKSEL ÇEVRENİN STRESE ETKİSİ

Gününüzün büyük bir parçasını geçirdiğiniz çalışma ortamınız oldukça önemli.

Yetersiz ofis araç gereçleri, kışın ısınmayan ya da tasarruf adı altında hiç ısıtılmayan buz gibi ofisler, tüm işiniz telefon üzerine kuruluyken, size verilen bozuk telefonlar, kendinize ait bir çalışma alanınızın olmayışı, gürültülü ve hareketli bir ortam...

Bu kadar bile süreklilik gösterdiğinde sizi mutsuz etmeye yetiyor.

Ne Yapmalı?

Bu durumu düzeltmek için hem sizin yapabileceğiniz, hem de yönetme ileterek çözebileceğiniz bazı noktalar var:

* Masanızı, dolabınızı temiz ve düzenli tutun. Üst üste yığılmış dosyalar, aralara sıkışıp kaybolmuş notlar hem sizi boğar, hem de işin kalitesini düşürür.
* Belki çok klişe ama, ufak bir çiçek alıp masanızın köşesine koyun. İnanın en bunaldığınız anlarda insana moral veriyor :) 
* Açık ofiste çalışıyorsanız ve yönetim tarafından belirlenmiş kurallarınız yoksa, ortak yaşam alanlarınız için çalışma arkadaşlarınızla birlikte minik kurallar belirleyin. Eğer varsa, bunları işler hale getirin. Ufak notlar hazırlayın mesela. Ofisinizin kapısında, masalarınızda, ortak kullandığınız dolaplarda, tuvalet kapılarında... Çalıştığınız insanları sürekli uyaramazsınız. Bu hem bıktırıcı olacaktır, hem de ilişkilerinizi zedeleyebilir. Sizi sürekli uyarsalar ne hissederdiniz? Bu nedenle minik, esprili hatırlatma notları işe yarayacaktır. Ofisinizin temizliğinden sorumlu biri yoksa, bir görevli alınana kadar bunu kendi içinizde çözün. Örneğin herkesin belirlenen ortak bir günde masasını silmesi bile, hem ekip içinde bir paylaşım yaratacak, hem de çalıştığınız ortamı güzelleştirecektir.

Bunlar sizin kontrolünüzde olan şeyler elbette. Bir de çözümü sizin dışınızda olacak sorunlar var. Bunlar için de mutlaka yapabileceğiniz şeyler var:

* Ofisiniz soğuksa, telefonlarınız bozuksa, ilgili teknik birimlerden destek isteyin. Yine olmuyorsa, durumu ve beklentilerinizi yönetime yazılı olarak bildirin ve sürecin takipçisi olun. Burada dikkat etmeniz gereken şey, sadece sorunu yazmamak. Sorunu açıkladıktan sonra, çözüme ilişkin fikir ve önerilerinizi, bu anlamda yönetimden beklediğiniz desteğin ne olduğunu da açık ve net bir biçimde yazarsanız, şikayetçi değil, çözüm odaklı bir çalışan olarak algılanırsınız:)




STRES BOĞAZINI SIKIYORSA YAKANI GEVŞETECEKSİN


Bir türlü geçmeyen baş ağrıları, tahammülsüzlük, agresiflik, aşırı duygusallık, tükenmişlik hissi... Bütün bunlar size de tanıdık geliyorsa, sanırım siz de iş yerinizde sürekli stres altındasınız. Ayaklarınız geri geri gidiyor, her gece ertesi sabah işe gidecek olmanın verdiği stresle uyuyorsunuz. Kendinize "Ben bunca zaman bunun için mi okudum?, Bunun için mi çalıştım?, Ben bu kadar değersiz miyim?" sorularını sorup duruyorsunuz.

Kötü çalışma ortamı, aşırı iş yükü, terfi alamama, düşük maaşlar, anlayışsız yöneticiler, dedikoducu iş arkadaşları, fiziksel ve/veya psikolojik şiddet (mobbing)... Böyle uzayıp giden bu sorunların, imkansız gibi görünse de bir çözümü var :)

Ama önce ne gibi sorunların yaşandığına detaylı olarak bir göz atalım. Ardından tüm bu sorunların yarattığı ve bir çok yeni sıkıntının da peşinden geldiği "stres"ten söz edelim. İş yerinde yaşanan stresin kaynağı, çözüm yolları nelerdir, geniş açıdan bakalım.

Her şeyden önce, iş yerinde kendinizi mutlu hissetmeniz çok önemli. Çünkü bir "iç müşteri" olarak sizin mutsuzluğunuz, işteki verimliliğinize yansıyor. Üretkenliğinizi düşürüyor. Eğer bir ekip çalışması yapıyorsanız, sizin bu durumunuz, beraberinizde çalışan arkadaşlarınızı da olumsuz etkiliyor. Tüm ekibin motivasyonu düşüyor, hatalar artıyor, gerginlik artıyor, iş süresi uzuyor... Yani olumsuzluklar yeni olumsuzlukları getiriyor.

Peki bizi neler mutsuz ediyor? Üstesinden gelmek için ne yapabiliriz?

1. Fiziksel çevre (Çalışma ortamı) ile ilgili problemler
2. Yapılan işin içeriği, iş yükü ile ilgili problemler
3. Kişisel problemler

Her birini bir sonraki yazımda ayrı bir başlık altında inceleyeceğim.

Siz de bu süreçte, kendi deneyimlerinizi, yaşadığınız sorunları, sorularınızı ve varsa bulduğunuz çözüm yollarınızı paylaşabilirsiniz :)

Sevgiler...

19 Kasım 2012 Pazartesi

İŞ ARARKEN...İŞ GÖRÜŞMESİ YAPARKEN...

Söz verdiğim gibi, iş arama süreci ve iş görüşmeleriyle ilgili yazımı sizinle paylaşıyorum. Biraz uzun, bu sebeple başlıklara bölerek aktaracağım.

Kim olduğunuzu ve ne istediğinizi kendinize söyledikten sonra, aşağıdaki adımları atmaya hazırsınız demektir:

1. İyi bir öz geçmiş hazırlayın.
2. Kendinize ve isteklerinize uygun iş ve iş yerlerini belirleyin.
3. İş veren / iş arayan sitelerine üye olun.
4. Bu sitelerdeki üyeliklerin yanı sıra belirlediğiniz şirketlere, bir niyet mektubuyla beraber öz geçmişinizi gönderin.

Bütün bunları doğru yaptıktan sonra büyük olasılıkla görüşme için davet edilirsiniz :) Ama önce yukarıdaki adımlara detaylı olarak değinelim:

1. İYİ BİR ÖZ GEÇMİŞ HAZIRLAYIN
Adım adım öz geçmiş hazırlamaktan söz etmeyeceğim. Örnek CV şablonlarına bir çok yerden kolayca erişebiliyoruz.
Ben sadece, öz geçmişte dikkat edilecek ufak noktalara değineceğim:


  • Öz Geçmişinizi Kısa Tutun
Sanılanın aksine, her şeyi uzun uzun yazdığımız CVler, öz geçmişimizin ne kadar dolu olduğu imajını yaratıp işvereni etkilemek yerine, amatör ve boğucu gelmekte. İnceleyen şahıs sıkılmakta ve ister istemez iyi özellikleriniz arada kaybolmakta.
Zaten adı üstünde; öz geçmiş :) Kısa ve öz tutun. Bırakın detayları merak edip görüşmeye çağırsınlar :)

  • Yanlış Bilgi Yazmayın
Sahip olmadığınız özellikleri yazmayın. Başlangıç düzeyindeki yabancı dilinizi iyi düzeyde göstermeyin örneğin. Elbet ortaya çıkar :)
  • Hobi Bölümü
Hobi bölümü gerçekten koleksiyon hobinizi merak ettiklerinden sorulmuyor. İşinizle alakası yoksa, fotoğraf çekme hobinizin, mülakatınızı yapacak kişinin ilgisini çekeceğini de pek sanmıyorum. Buradaki amaç şudur: "Biz takım arkadaşı arıyoruz. Ekip ruhuna sahip olmalı. Takım sporlarına ilgisi var mı acaba?" ya da tam tersi. Unutmadan; çok yönlü olup olmadığınız da değerlendirme unsuru tabi... Tüm yaşamı iş / okuldan mı ibaret? Ne kadar sosyal? Aynı anda kaç farklı şeyle ilgilenebiliyor? gibi gibi...
  • Referans Gösterdiğiniz Kişilerden Emin Olun
Referans gösterdiğiniz eski amirinizin hakkınızda nasıl görüş bildireceğinden ne ölçüde eminsiniz? İyice düşünmeden yazmayın derim.

2. KENDİNİZE VE İSTEKLERİNİZE UYGUN İŞ ALANLARINI VE İŞ YERLERİNİ BELİRLEYİN

Diyelim ki halkla ilişkiler alanında kariyer yapma kararı aldınız. Peki nasıl bir yerde? Bir holdingin halkla ilişkiler departmanında da Halkla İlişkiler elemanı ilanı var, marketlerin kampanyalı ürünler reyonunda da pekala halkla ilişkiler görevlisi sıfatıyla çalışabiliyorsunuz. Siz nasıl bi çalışma ortamı istersiniz, bunu netleştirin.

3. İŞVEREN / İŞ ARAYAN SİTELERİNE ÜYE OLUN

Buralarda yayınlanan iş ilanlarını takip edin.

4. İLANLARIN YANI SIRA ÇALIŞMAYI HEDEFLEDİĞİNİZ ŞİRKETLERE, BİR NİYET MEKTUBUYLA BERABER ÖZ GEÇMİŞİNİZİ GÖNDERİN

Birçok büyük firma, yeni çalışan ihtiyaçlarında ilan vermeden önce veritabanlarındaki öz geçmişleri değerlendiriyor ;)

VEEEEE GÖRÜŞME İÇİN BİR ŞİRKETTEN DAVET ALDINIZ! :)

Panik yapmıyoruz , aşağıdaki taktikleri uyguluyoruz :)

  • NE GİYİLİR?
İlk intiba önemlidir. Fazla abartmadan, işin ciddiyetine yakışır bir kıyafet seçimi, büyük avantaj sağlayacaktır.
Kendinizi işverenin yerine koyun. Özensiz bir görüntü çizen biriyle neden çalışmak isteyesiniz ki?

  • DERSİNİZE ÇALIŞIP GİDİN
Şirket hakkında ön araştırma yapın. Hakkındaki yorumları inceleyin. Nerede, ne zaman kurulmuş, kaç kişi çalışıyor, ne iş yapıyorlar, bilin.

  • HANGİ SORULARA HAZIRLIKLI OLUNUR?
Neden biz? Kariyer hedefiniz nedir? Bir önceki iş yerinizden ayrılma nedeniniz nedir? Neden böyle bir iş? Bize kendinizden bahsedin. gibi cevaplamanızı bekleyecekleri soruların karşısında nasıl cevap vermeliyiz, inceleyelim.

Uzmanlara göre, bir çok mülakatçının ilk sorusu " Bize kendinizden bahseder misiniz?" oluyor. Bunun amacı beklenmeyen bir soru karşısında adayın nasıl tepki verdiği, böyle açık uçlu bir soruyu nasıl toparlayıp yanıtladığıymış. Bu soruyu cevaplarken, işin gerekliliklerini karşılayabilecek özelliklerinizi ve buna referans olabilecek eski çalışma ve projelerinizi konuşmanızın odağına almalısınız.

Bir de eski iş yerinizden ayrılma nedeniniz özellikle üstünde durulabilen bir soru. Bu noktada çokça çapraz soruyla karşılaşabiliyorsunuz. Eski işiniz ne kadar korkunç olursa olsun, bunu mümkün olduğunca paylaşmayın, ya da uygun bir lisanla, kimseyi suçlamadan ve kimseden şikayet etmeden anlatın. Karşınızdaki kişinin size tamamen inanacağından emin değiliz ne de olsa. Ayrıca şikayetçi tavrınız, siz ne kadar haklı bile olsanız, karşınızdaki kişide negatif bir algı yaratabilir. Eski iş yerinizin geleceğinizi olumsuz yönde etkilemesine izin vermeyin :) Bunun yerine, olumlu ifadelerle beklentilerinizi paylaşın. Örneğin "Eski iş yerimde akşam sürekli son dakika mesailerine kalıyordum." yerine, "Çalışma saatlerimin önceden belirlenmiş olması benim için önemli." gibi bir ifade sanırım daha risksiz olacaktır :)

Eğer siz hata yapmışsanız, açık yüreklilikle paylaşın derim. Şimdiki bakış açınızla durum hakkındaki düşüncenizi anlatın.

Başka biri gibi davranmayın, sonra üzülen yine siz olursunuz :)

  • DAKİK OLMA KONUSUNDA...
Zamanında görüşme yerinde olmak çok önemli. Bunu hepimiz biliriz. Uzmanlar, çoğumuzun doğru sandığı nir yanlış konusunda uyarıyor: Görüşmeye yarım saat önceden gitmek de doğru değil. 5, maksimum 15 dk öncesi uygundur ki, doldurmanız gereken formlar varsa bunlar için yeterli süredir.

  • KENDİNİZLE VE BEKLENTİLERİNİZLE İLGİLİ HANGİ BİLGİYİ HANGİ ÖLÇÜDE PAYLAŞACAĞINIZI BİLMELİSİNİZ
Unutmayalım ki, genel kanının aksine, iş görüşmeleri, yalnızca işverenin sizi değerlendireceği yerler değildir. Aynı zamanda işverenler de iş arayanların karşısında aday işveren konumundadır. Yani her ne kadar pratikte görülmese de, özünde böyle :)

İş görüşmelerindeki karşılıklı "tanıtım,reklam" ilişkisi, ilerde "Benim burada ne işim var?" sorusunu sormamanız için dikkat etmeniz gereken bir çok noktayı içinde barındırır. Aday kendini kabul ettirme çabasındayken, işveren de almak istediği adayı çekebilmek için bazen iş tanımını olduğundan hafif göstermekte, bazen ücreti düşük tutma amacıyla farklı yöntemler denemektedir. Bazı işverenler ise sizinle çalışmayı arzu etmekte, ancak koşulları sizin beklentilerinizle ters düştüğü için bazı "detay"ları saklamaktadırlar (fazla mesai, bayramlarda çalışmak, maaş artış düzeni vb.).

İşte bu gibi durumlara hazırlıklı olmalısınız ki, büyük hayallerle başladığınız işin 5. ayında "Benim burada ne işim var?" diye ağlamayın :)

Kendinizi tanıyıp, ne istediğinizi bildikten sonra, öz güveniniz ve dik duruşunuzla istediğiniz işi alırsınız. Tercih edilen değil, tercih eden olun...:)

BENİM BURADA NE İŞİM VAR ?!!

Ben kimim?
Ne istiyorum?

Dikkat!

3. sorunuz " Benim burada ne işim var? " olmasın!

Peki nasıl?

1. Bir klişeyle başlayalım: Kim olduğunuzu ve ne istediğinizi bilin. Ama gerçekten bilin. Demek istediğim, ne okuduğunuz, hangi bilgisayar programlarını kullanabildiğiniz ya da kaç dil bildiğiniz değil. Bunlar elbette önemli ama, asıl önemli olan, sizin "kim" olduğunuz.

Bir başkasından emir alabilir misiniz örneğin?
Sabırlı mısınız?
Fedakar mı?
Bencil mi?
Kuralcı mı, esnek mi?
Akılcı mısınız yoksa yönetilmeye muhtaç mı?
Yaratıcı mısınız mesela?
Yönetme arzusuyla yanıp tutuşuyor musunuz yoksa "Ben risk alamam, dikkat çekmeye gerek yok, grubun arasında iyiyim." mi diyorsunuz?

Hiçbiri diğerinden daha iyi ya da kötü değil.

Tüm yerleşmiş yanlış kanıların aksine, fedakarlık ya da sabırlı olmak, her zaman, her ortamda doğru bir şey değildir. Kendinizden eksiltme riskiniz vardır mesela. Ya da esneklik, akılcılık kötü değildir. Yetersizliğinin farkındaki yönetimler, esnek düşünebilen akılcı çalışanlardan hoşlanmayabilirler. Bu tamamen kendi eksiklerinin farkında oluşlarından kaynaklanabilir. Oysa bugün dünyaca ünlü şirketlerin özellikle böyle çalışanlar aradığını biliyoruz :)

Bu yüzden, tüm yerleşmiş yanlış algılardan sıyrılın ve kim olduğunuzu, nelerden hoşlanıp, nelerden rahatsızlık duyduğunuzu ortaya koyun.

2. Artık kim olduğunuzun bilincindesiniz. Dolayısıyla ne istediğinizin de...

Şimdi, kendinize "Benim burada ne işim var?!" dememek için yapmanız gereken, doğru iş başvuruları, iş görüşmelerinde dikkat edebileceğiniz noktalar.

İş görüşmeleri başlı başına bir konu olduğu için bunu bir sonraki yazımda detaylı olarak paylaşacağım.

Kendinizi keşfetmeniz dileğiyle...

MERHABA!

Herkese Merhaba,

Uzun zamandan beri yapmak istediğim fakat bir türlü başlayamadığım blogumun ilk adımlarını nihayet bugün atıyorum :)
Peki neden böyle bir blog açtık, burada hangi konulara değinilecek, kısaca söz etmek isterim:

Birçoğumuz, zorlu bir öğrenim hayatından sonra iş yaşamına atılıyor. Üniversite yıllarında kurulan o toz pembe hayallerin, iş dünyası dergilerinde, televizyonlarda gördüğümüz o gösterişli iş merkezlerinin, ferah ofislerin, birbiriyle saygı çerçevesinde iletişim kuran insanların çalıştığı profesyonel iş ortamının öyle her yerde olmadığını, hatta bunu yakalamanın ne kadar zor olduğunu anlamak birçok kişi için fazla uzun sürmüyor.

Ağır çalışma şartları, ayak kaydırma girişimleri, yapılan işten bihaber iş arkadaşları, yetersiz amirler, "evde cam siliyordum olduğum gibi işe geldim" kıvamında özensiz çalışanlar, mobbing, kurnazlıklar vs vs...

Diyeceğim o ki, iş hayatına dair büyük hayalleri ve idealleri olan biri için tam anlamıyla bir kabus...

"Bu süreç nasıl dayanılır bir hale getirilir ve eksiler artılara nasıl dönüştürülür?" sorularının cevabı için, bu sorunlara ilişkin çok sayıda kaynak okudum, uzmanları dinledim. Bazı durumların ustalıkla yönetilebileceğini, bazı durumlarda ise hiç dokunmadan uzaklaşmak gerektiğini öğrendim. "Oldu bu iş" diyebilmeyi ve bunun bünyede yarattığı inanılmaz rahatlığı da elbette :)

Uzun zamandır bu konularla yakından ilgilenen biri olarak, öğrendiklerimi, deneme yanılma yoluyla bulduğum çözüm yollarını, aynı sıkıntıları yaşayan ya da iş hayatına yeni başlayacak arkadaşlarla paylaşmak istedim.

Soru, eleştiri ve önerileriniz için bu sayfada yazabileceğiniz yorumların yanı sıra, oldubuisblog@gmail.com adresimizden de iletişime geçebiliriz.