25 Ocak 2013 Cuma

BIRAKMAK, PES ETMEK DEĞİLDİR

İnsanı tedirgin ediyor değil mi? Düzen değişikliği, bilinmezlik, onca yıl çalıştığı pozisyondan ayrılmak... Peki ya başarısız olmak? Başarısız olma düşüncesi, bırakıp gitmekten daha tatsız değil mi? Öyle durumlar var ki; bu ikisinin arasında kalıyorsunuz. Ya bırakacaksınız, ya da koltuğunuzla beraber hem siz kaybedeceksiniz, hem de beraberinizdekiler. İşte öyle zamanlarda bırakıp gitmek en iyisi. Çünkü;

1. Yenilenmenin yolu, bazı alışkanlıkları bırakmaktan geçiyor. 
Hızla değişen ve yenilenen dinamikleriyle iş dünyası, yeni düzende bu değişime ayak uydurabilen şirketlere yer ayırıyor. Tüm kurumlar yeniliğe ayak uydururken, eski yönetim anlayışına sıkı sıkıya bağlı olanlar ise önce sistemin dışında kalıp yerinde sayıyor, daha sonra da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.


2. Kendinize, daha iyi pozisyonlar için fırsat tanımış olursunuz. 

Belki bulunduğunuz konumdan çok memnun olduğunuzdan, belki de memnun olmamanıza rağmen alışkanlıklarınız ya da belirsizliğin yarattığı endişe yüzünden, çalıştığınız pozisyonu ya da üzerinde çalıştığınız bir projeyi bırakmıyorsunuz. Peki ya bugün bulunduğunuz yerden daha iyileri varsa? Ya siz yıllardır aynı pozisyonda çalışırken, dışarıda yükselebileceğiniz ve daha mutlu olabileceğiniz farklı iş imkanlarını kaçırıyorsanız? Bulunduğunuz konumdan memnun olanlar için -tabi kurum da sizden memnunsa- bu konu pek de önem taşımayabilir. Fakat, özellikle durumundan memnun olmayan, her gün ayakları geri geri giden, ya da yıllardır aynı şeyleri yapmaktan sıkılan çalışanların durup düşünmesinde fayda var. Daha iyisini elde edebilmek için bazen eldekini bırakmak, özellikle "doğru" zamanda bırakmak gerek ki, körelmeden kendiniz için daha iyi noktalara ulaşın.

3. Sizden sonrakilere olanak sağlamış olursunuz.
Genç yetenekler, şirketlerin yeniliklere daha kolay ayak uydurması ve değişen düzende yerini almasında önemli bir parçayı oluşturuyor. Orada kıdemli olduğu için her projeye talip olan ve hatta bunları üstlenen kişiler, tecrübeleriyle kuruma katkı sağlamak ve yeni çalışanları tecrübelerinden yararlandırmak yerine, altındakileri bir kenara atarak onların dinamizminden yararlanmıyor, her işi kendileri yapmaya çalıştıkları için yapılan işlerin verimliliği düşüyor. Şirketin kaynaklarını, özellikle de insan kaynağını etkin yönetebilmenin bir örneği olarak, doğru iş bölümü ve paylaşımların yapılması, iç müşterinin de memnuniyetini ve devamlılığını sağlar. Bırakın, bazı işleri başkaları yapsın. İhtiyaç duyduklarında tecrübelerinizi onlarla paylaşın. Yükünüzü hafifletin ki, yeni ve daha üst düzey sorumluluklara yer açılsın.

Bırakmak, vazgeçmek ya da pes etmek demek değildir. Doğru zamanda, doğru yerde bıraktığınız her iş, sizin birer başarınız olacak ve yeni başarılarınız için temel oluşturacak!...

23 Ocak 2013 Çarşamba

BENİM BURADA NE İŞİM VAR?!!


Ben kimim?

Ne istiyorum?

Dikkat!

3. sorunuz " Benim burada ne işim var? " olmasın!

Peki nasıl?

1. Bir klişeyle başlayalım: Kim olduğunuzu ve ne istediğinizi bilin. Ama gerçekten bilin. Demek istediğim, ne okuduğunuz, hangi bilgisayar programlarını kullanabildiğiniz ya da kaç dil bildiğiniz değil. Bunlar elbette önemli ama, asıl önemli olan, sizin "kim" olduğunuz.

Bir başkasından emir alabilir misiniz örneğin?
Sabırlı mısınız?
Fedakar mı?
Bencil mi?
Kuralcı mı, esnek mi?
Akılcı mısınız yoksa yönetilmeye muhtaç mı?
Yaratıcı mısınız mesela?
Yönetme arzusuyla yanıp tutuşuyor musunuz yoksa "Ben risk alamam, dikkat çekmeye gerek yok, grubun arasında iyiyim." mi diyorsunuz?

Hiçbiri diğerinden daha iyi ya da kötü değil.

Tüm yerleşmiş yanlış kanıların aksine, fedakarlık ya da sabırlı olmak, her zaman, her ortamda doğru bir şey değildir. Kendinizden eksiltme riskiniz vardır mesela. Ya da esneklik, akılcılık kötü değildir. Yetersizliğinin farkındaki yönetimler, esnek düşünebilen akılcı çalışanlardan hoşlanmayabilirler. Bu tamamen kendi eksiklerinin farkında oluşlarından kaynaklanabilir. Oysa bugün dünyaca ünlü şirketlerin özellikle böyle çalışanlar aradığını biliyoruz :)

Bu yüzden, tüm yerleşmiş yanlış algılardan sıyrılın ve kim olduğunuzu, nelerden hoşlanıp, nelerden rahatsızlık duyduğunuzu ortaya koyun.

2. Artık kim olduğunuzun bilincindesiniz. Dolayısıyla ne istediğinizin de...

Şimdi, kendinize "Benim burada ne işim var?!" dememek için yapmanız gereken, doğru iş başvuruları, iş görüşmelerinde dikkat edebileceğiniz noktalar.

İŞ ARARKEN...İŞ GÖRÜŞMESİ YAPARKEN...

Kim olduğunuzu ve ne istediğinizi kendinize söyledikten sonra, aşağıdaki adımları atmaya hazırsınız demektir:

1. İyi bir öz geçmiş hazırlayın.
2. Kendinize ve isteklerinize uygun iş ve iş yerlerini belirleyin.
3. İş veren / iş arayan sitelerine üye olun.
4. Bu sitelerdeki üyeliklerin yanı sıra belirlediğiniz şirketlere, bir niyet mektubuyla beraber öz geçmişinizi gönderin.

Bütün bunları doğru yaptıktan sonra büyük olasılıkla görüşme için davet edilirsiniz :) Ama önce yukarıdaki adımlara detaylı olarak değinelim:


1. İYİ BİR ÖZ GEÇMİŞ HAZIRLAYIN

Adım adım öz geçmiş hazırlamaktan söz etmeyeceğim. Örnek CV şablonlarına bir çok yerden kolayca erişebiliyoruz.

Ben sadece, öz geçmişte dikkat edilecek ufak noktalara değineceğim:
  • Öz Geçmişinizi Kısa Tutun
Sanılanın aksine, her şeyi uzun uzun yazdığımız CVler, öz geçmişimizin ne kadar dolu olduğu imajını yaratıp işvereni etkilemek yerine, amatör ve boğucu gelmekte. İnceleyen şahıs sıkılmakta ve ister istemez iyi özellikleriniz arada kaybolmakta.
Zaten adı üstünde; öz geçmiş :) Kısa ve öz tutun. Bırakın detayları merak edip görüşmeye çağırsınlar :)
  • Yanlış Bilgi Yazmayın
Sahip olmadığınız özellikleri yazmayın. Başlangıç düzeyindeki yabancı dilinizi iyi düzeyde göstermeyin örneğin. Elbet ortaya çıkar :) Bunun yanı sıra şunu da belirtmekte fayda var: Karşınızdakinin sizi olduğunuzdan daha aşağıda görmesini engellemek de, onlara kendinizi olduğunuzdan iyi göstermemeniz gerekliliği kadar mühim. Kendinizi çok doğru anlatmalısınız. Örneğin, ileri düzey olan yabancı diliniz hakkında, sırf anadil düzeyinde olmadığı için mütevazilik yaparak “fena değil” derseniz, kendinize haksızlık etmiş ve kendi şansınızı kendiniz yok etmiş olursunuz.
  • Hobi Bölümü
Hobi bölümü gerçekten koleksiyon hobinizi merak ettiklerinden sorulmuyor. İşinizle alakası yoksa, fotoğraf çekme hobinizin, mülakatınızı yapacak kişinin ilgisini çekeceğini de pek sanmıyorum. Buradaki amaç şudur: "Biz takım arkadaşı arıyoruz. Ekip ruhuna sahip olmalı. Takım sporlarına ilgisi var mı acaba?" ya da tam tersi. Unutmadan; çok yönlü olup olmadığınız da değerlendirme unsuru tabi... Tüm yaşamı iş / okuldan mı ibaret? Ne kadar sosyal? Aynı anda kaç farklı şeyle ilgilenebiliyor? gibi...
  • Referans Gösterdiğiniz Kişilerden Emin Olun
Referans gösterdiğiniz eski amirinizin hakkınızda nasıl görüş bildireceğinden ne ölçüde eminsiniz? İyice düşünmeden yazmayın derim.

2. KENDİNİZE VE İSTEKLERİNİZE UYGUN İŞ ALANLARINI VE İŞ YERLERİNİ BELİRLEYİN

Diyelim ki halkla ilişkiler alanında kariyer yapma kararı aldınız. Peki nasıl bir yerde? Bir holdingin halkla ilişkiler departmanında da Halkla İlişkiler elemanı ilanı var, marketlerin kampanyalı ürünler reyonunda da pekala halkla ilişkiler görevlisi sıfatıyla çalışabiliyorsunuz. Siz nasıl bir çalışma ortamı istersiniz, bunu netleştirin.


3. İŞVEREN / İŞ ARAYAN SİTELERİNE ÜYE OLUN

Buralarda yayınlanan iş ilanlarını takip edin. Sadece iş alanı sekmesinden seçim yaparak arama yapmak yerine, anahtar kelime seçeneğini de kullanabilirsiniz. Böylece aramanızı daha geniş bir yelpazede yapma şansını yakalamış olursunuz.

4. İLANLARIN YANI SIRA ÇALIŞMAYI HEDEFLEDİĞİNİZ ŞİRKETLERE, BİR NİYET MEKTUBUYLA BERABER ÖZ GEÇMİŞİNİZİ GÖNDERİN

Birçok büyük firma, yeni çalışan ihtiyaçlarında ilan vermeden önce veritabanlarındaki öz geçmişleri değerlendiriyor ;) Bu yüzden ilan verilmesini beklemeyin, siz hedeflediğiniz yerlere bilgilerinizi gönderin. Hem kendilerinde doğacak bir pozisyon için ellerinde bilginiz olur, hem de bu bilgileriniz sayesinde, kendilerinde açık pozisyon olmasa bile, çalışan ihtiyacı olan başka bir firmaya sizi önerebilirler.

VEEEEE GÖRÜŞME İÇİN BİR ŞİRKETTEN DAVET ALDINIZ! :)

Panik yapmıyoruz , aşağıdaki taktikleri uyguluyoruz :)

  • NE GİYİLİR?
İlk intiba önemlidir. Fazla abartmadan, işin ciddiyetine yakışır bir kıyafet seçimi, büyük avantaj sağlayacaktır.
Kendinizi işverenin yerine koyun. Özensiz bir görüntü çizen biriyle neden çalışmak isteyesiniz ki?

  • DERSİNİZE ÇALIŞIP GİDİN
Şirket hakkında ön araştırma yapın. Hakkındaki yorumları inceleyin. Nerede, ne zaman kurulmuş, kaç kişi çalışıyor, ne iş yapıyorlar, bilin.

  • HANGİ SORULARA HAZIRLIKLI OLUNUR?
Neden biz? Kariyer hedefiniz nedir? Bir önceki iş yerinizden ayrılma nedeniniz nedir? Neden böyle bir iş? Bize kendinizden bahsedin. gibi cevaplamanızı bekleyecekleri soruların karşısında nasıl cevap vermeliyiz, inceleyelim.

Uzmanlara göre, bir çok mülakatçının ilk sorusu " Bize kendinizden bahseder misiniz?" oluyor. Bunun amacı beklenmeyen bir soru karşısında adayın nasıl tepki verdiği, böyle açık uçlu bir soruyu nasıl toparlayıp yanıtladığıymış. Bu soruyu cevaplarken, işin gerekliliklerini karşılayabilecek özelliklerinizi ve buna referans olabilecek eski çalışma ve projelerinizi konuşmanızın odağına almalısınız.

Bir de eski iş yerinizden ayrılma nedeniniz özellikle üstünde durulabilen bir soru. Bu noktada çokça çapraz soruyla karşılaşabiliyorsunuz. Eski işiniz ne kadar korkunç olursa olsun, bunu mümkün olduğunca paylaşmayın, ya da uygun bir lisanla, kimseyi suçlamadan ve kimseden şikayet etmeden anlatın. Karşınızdaki kişinin size tamamen inanacağından emin değiliz ne de olsa. Ayrıca şikayetçi tavrınız, siz ne kadar haklı bile olsanız, karşınızdaki kişide negatif bir algı yaratabilir. Eski iş yerinizin geleceğinizi olumsuz yönde etkilemesine izin vermeyin :) Bunun yerine, olumlu ifadelerle beklentilerinizi paylaşın. Örneğin "Eski iş yerimde akşam sürekli son dakika mesailerine kalıyordum." yerine, "Çalışma saatlerimin önceden belirlenmiş olması benim için önemli." gibi bir ifade sanırım daha risksiz olacaktır :)

Soruları yanıtlarken başka biri gibi davranmayın, daima kendiniz olun ki, kendinizi size hiç uymadığını gördüğünüz bir işyerinde buluvermeyin…
  • DAKİK OLMA KONUSUNDA...
Zamanında görüşme yerinde olmak çok önemli. Bunu hepimiz biliriz. Uzmanlar, çoğumuzun doğru sandığı bir yanlış konusunda uyarıyor: Görüşmeye yarım saat önceden gitmek de doğru değil. 5, maksimum 15 dk öncesi uygundur ki, doldurmanız gereken formlar varsa bunlar için yeterli süredir.

  • KENDİNİZLE VE BEKLENTİLERİNİZLE İLGİLİ HANGİ BİLGİYİ HANGİ ÖLÇÜDE PAYLAŞACAĞINIZI BİLMELİSİNİZ
Unutmayalım ki, genel kanının aksine, iş görüşmeleri, yalnızca işverenin sizi değerlendireceği yerler değildir. Aynı zamanda işverenler de iş arayanların karşısında aday işveren konumundadır. Yani her ne kadar pratikte görülmese de, özünde böyle :)

İş görüşmelerindeki karşılıklı "tanıtım,reklam" ilişkisi, ilerde "Benim burada ne işim var?" sorusunu sormamanız için dikkat etmeniz gereken bir çok noktayı içinde barındırır. Aday kendini kabul ettirme çabasındayken, işveren de almak istediği adayı çekebilmek için bazen iş tanımını olduğundan hafif göstermekte, bazen ücreti düşük tutma amacıyla farklı yöntemler denemektedir. Bazı işverenler ise sizinle çalışmayı arzu etmekte, ancak koşulları sizin beklentilerinizle ters düştüğü için bazı "detay"ları saklamaktadırlar (fazla mesai, bayramlarda çalışmak, maaş artış düzeni vb.).

İşte bu gibi durumlara hazırlıklı olmalısınız ki, büyük hayallerle başladığınız işin 5. ayında "Benim burada ne işim var?" diye ağlamayın :)

Kendinizi tanıyıp, ne istediğinizi bildikten sonra, öz güveniniz ve dik duruşunuzla istediğiniz işi alırsınız. Tercih edilen değil, tercih eden olun...:)

Kendinizi keşfetmeniz dileğiyle...


21 Ocak 2013 Pazartesi

EN SIKICI İŞLERİ KEYİFLİ HALE GETİRİN

EN SIKICI İŞLERİ KEYİFLİ HALE GETİRİN - Bürke ÇINAR - BANKACILAR VE FİNANSÇILAR DERNEĞİ

Kimileri için Pazartesi sendromu, kimileri için ise her gün ayrı bir sendrom. Masanızın üstünde hesaplanmayı bekleyen onlarca veri, imzalanmayı bekleyen dosyalar var ve siz hepsinden çok sıkıldınız. İşte sıkıcılığı yüzünden o dosyalara, telefonlara eli varmayanlar için birkaç öneri... 

1. Önce kendinizi çalışmak için hazırlayın. Hafif bir müzik açın. Kahvenizi ve yanında çikolatalı kekinizi alın. Keyifli bir başlangıç, işin sıkıcılığını değiştirmese de sizin katlanma düzeyinizi yükseltecektir. Kendinizi işe hazırlamak her zaman yeterli olmayabilir. Ofisinize de bu keyfi yayın. Örneğin masanıza sevdiğiniz renklerde kalemler ve post-itler alın, ofis arkadaşlarınıza not bırakmanız gerektiğinde bunları kullanın. Arkadaşınızın masasına oturduğunda onu bekleyen işlerin olduğunu soğuk bir beyaz kağıt yerine eğlenceli bir post-itten okumasının kime ne zararı olabilir ki? :) Bunu yaparken kaç yaşında olduğunuz, hangi pozisyonda çalıştığınız sizin için kısıtlayıcı kriterler olmasın. En yukarıdaki yöneticiden, en alttaki çalışana kadar herkes ekibin bir parçasıdır. Etrafınızda yarattığınız bu keyif size de yansıyacaktır.

2. Başlamadan önce hayal kurun, kendinizi hedeflerinize ulaşmış halinizle hayal edin. Bunu aralarda bunaldıkça 10 sn durun ve tekrar edin. Kahvenizi yudumlarken zihninizi 1 dk için bile olsa, o ofisten çıkarın. Şirketin yıl sonu yemeğinde, patrondan bu işte gösterdiğiniz üstün başarıdan dolayı ödül alırken bulunacağınız sahneye kısa bir yolculuk yapın. Kesinlikle işe yarıyor...

3. Kendinize gülmekten çekinmeyin. Yaptığınız hatalar yüzünden kendinize kızmak yerine gülün. Çünkü o işi düzeltecek olan kişi yine sizsiniz. Kendi kendinizi demoralize etmek, işe küstürmek, yine sizin işinizi zorlaştıracak, zaten sıkıcı gelen işi daha da katlanılmaz bir hale getirecektir. Bunun yerine bir gülümsemeyle doğruyu yapmaya odaklanın.

4. İşin üstesinden gelmeniz imkansız gibi görünse de geri adım atmayın. Diğerleri yaptığına göre siz de yapabilirsiniz. Hata yapmaktan korkmayın, bu sizin hareketlerinizin akıcılığını kısıtlar. Önce o işi bir defa yapın. Küçük hatalar için daha sonra çalışmaya dönüp, o noktaları yeniden düzenleyebilirsiniz. Hatalı da olsa ortada yapılmış bir şeyler görmek, hata olur kaygısıyla hiç başlanmamış bir işten daima daha iyidir.

5. Krizi fırsata çevirin. İşinizin sıkıcılığı büyük olasılıkla sıradanlığından ileri geliyordur. O halde, bu durumu fark yaratan kişi olabilmek için fırsata çevirebilirsiniz. Yıllardır o iş hep aynı şekilde yapılmışsa, her defasında saatler ve hatta günler alıyorsa, bütün şirket o işin yapılacağı dönem yaklaşınca gerginleşiyorsa ve o iş tüm şirketin gündeminde 1 numaralı endişe kaynağıysa, işte size büyük fırsat! Yenilikçi olduğunuzu gösterin, daha önce düşünülmemiş ya da hayata geçmemiş pratik bir çözüm ortaya koyun. O iş artık hem sizin için daha kolay, hem de siz şirket için daha gözde bir çalışansınız.

En keyifli işler bile, rutin olduktan sonra onu yapan kişiler için sıkıcı olurlar. Yaptığınız işin risk almaya ya da hata yapmaya ne kadar müsait olduğu da o işi sıkıcı olmaktan çıkarmada önemli bir nokta. Bunun kararını, o işin içinde olan kişiler olarak siz verebilirsiniz. Yukarıdaki öneriler herhangi bir meslek grubu özelinde olmadan genel hatlarla ele alınmıştır. Sizler de bu konuda kendi deneyim ve önerilerinizi burada paylaşabilirsiniz.



17 Ocak 2013 Perşembe

GERÇEK LİDERİ 5 ÖZELLİĞİNDEN TANIYIN

Bir önceki yazımda, yöneticiliğin liderlikle aynı olmadığını, liderliği ayrıca ele alacağımı belirtmiştim. Peki liderliği daha etkin ve tercih edilir kılan nedir?

1. Liderlik, temelde etkileşim esasına dayanıyor. Birey, liderlik etmek istediği kişinin de onu gözlemlediğini, değerlendirdiğini ve buna göre bir davranış geliştirdiğini bilir. Klasik yönetim anlayışının emir verme algısının aksine, liderlikte toplum tarafından kabul görme ve bireyin özgür iradesiyle sizin arkanızdan gelmesi söz konusudur. Bu durum, başarıyı iki şekilde etkiliyor:

a. Çalışmalarınızın başkaları tarafından sorgulanacağını ve değerlendirileceğini bildiğiniz zaman, daha dikkatli oluyor, hata yapmamaya çalışıyor ve koyduğunuz hedeflerde daha gerçekçi oluyorsunuz. Bu sayede çalışmalarınız da daha verimli ve başarılı oluyor.

b. Sizin liderliğinizi kabul eden topluluk, sizin koyduğunuz hedefleri, kendi hedefi gibi benimsemiş oluyor. İnsanlar başkalarının koyduğu ve kendilerinin anlam veremediği hedefler için çalışmaktansa, benimsedikleri hedefler için çalışmayı tercih eder ve bu çalışmalara değer katarlar. İşte bu noktada, liderlik, yöneticilikten çok daha etkin bir yöntemdir.


2. Birçok liderlik biçimi olmakla beraber, her stil her grup için uygun değildir. O grubun yapısı, adetleri, inanışları gibi bir çok dinamik, o grup için uygun olan liderlik stilini belirler. Bir lider, çalıştığı kurumun kültürünü, kurum çalışanlarının demografik özelliklerini, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik durumlarını bilir ve liderlik biçim ve yöntemlerini buna göre düzenler.

3. Bir lider, hiçbir zaman talimat verip geri çekilmez. Gerektiğinde aktif olarak işin içinde yer alır. Hem bir takım oyuncusu hem de o takımın lideri olarak ne zaman hangi yönünü öne çıkaracağını çok iyi analiz eder, aradaki dengeyi her zaman korur.

4. Lider, kendisinin de her konuda uzman olamayacağını, onun da bilemeyeceği ve ekip üyelerinden öğrenebileceği yeni bilgiler olduğunun bilincindedir. Bu sebeple etrafındaki her bireyin fikrine değer verir. Onları çalışmaların etkin bir parçası yapar.

5. Gerçek lider, güçlü iletişim becerilerine sahiptir. Dili iyi kullanır, ikna kabiliyeti yüksektir, kendisine güven duyulmasını sağlar, etrafındaki herkese değerli olduklarını hissettirir.

Değişen yönetim algılarıyla, şirketlerde "insan odaklılığı" son yıllarda ön plana çıkmaya başladı. Bu da, kurumlarda liderliğe daha fazla önem verilmesini beraberinde getiriyor. Geleneksel yönetim alışkanlıklarını hemen değiştirmek mümkün olamadığından, dönüşüm sürecinde liderlik ve yöneticilik zaman zaman birbiriyle karıştırılsa da, bu konuda gösterilen çabanın başarıya ulaşacağına inanıyorum.

Son olarak, sosyoloji literatüründe liderliğin doğuştan geldiğine ilişkin tezler olmakla birlikte, liderliğin sonradan kazanılabilecek bir davranış biçimi olduğunu savunan tezlerin sayısı oldukça fazladır. Benim düşüncem, yukarıda dile getirdiğim 5 unsurun da sonradan kazanılabilen davranışlar olması nedeniyle, liderliğin sonradan kazanılabilen bir yetkinlik olduğu yönünde.

14 Ocak 2013 Pazartesi

İYİ BİR YÖNETİCİNİN 10 TEMEL ÖZELLİĞİ

Merhaba! Bugünden itibaren her hafta bankader.org.tr de yazıyorum. Yazılarımı burada da paylaşıyor olacağım. İşte 14.01.2013 tarihli ilk yazım: İYİ BİR YÖNETİCİNİN 10 TEMEL ÖZELLİĞİ - Bürke ÇINAR - BANKACILAR VE FİNANSÇILAR DERNEĞİ

İster büyük bir şirketin üst düzey yöneticisi olun, ister 5 kişilik bir ekibin başında ilk yöneticilik deneyimlerinizi yaşıyor olun, başarılı olabilmek, hedefleri tutturabilmek ve pozisyonunuzu koruyabilmek için iyi bir yönetici olmanız gerekir. Bunu başarabilmek için de hem kendi yöneticilerinizin hem de size bağlı çalışanların güven ve saygısını kazanmalısınız. Çalışılan kuruma ve kurumun beklentilerine yönelik birtakım ilave nitelikler olabilmekle beraber, temelde iyi bir yöneticinin olmazsa olmaz 10 özelliğini şöyle sıralayabiliriz:

1. Objektif Olmak
İyi bir yönetici, her durumda, herkese karşı eşit uzaklıkta olabilmeli, objektiflik ve tarafsızlığını koruyabilmelidir.

2. Analitik düşünme
Yönetici, çalışanlardan bir işin yapılmasını isterken ya da çalışmalar sırasında bir sorunla karşı karşıya kaldığı zaman, konunun tüm kollarını hem kendi içinde, hem de bütünle bağlantılı olarak incelemeli, parçaların birbirine etkilerini görebilmelidir.

3. Doğru ifade yeteneği
İyi bir yöneticinin kendini doğru ve rahat ifade edebilmesi çok önemli. Üzerinde çalışılacak iş konusundaki beklentilerini, çalışanlardan hangi noktaları yapmalarını istediğini doğru ve net olarak ifade edebilmelidir ki, geri dönüşlerde problem yaşanmasın. Ayrıca, bir işin iyi yapılması kadar, ortaya çıkan çalışmanın üst yönetime iyi sunulması da o çalışmanın nihai başarısı açısından çok önemli bir nokta. Bu sebeple çalışmaların yönetime aktarılması noktasında, yöneticinin doğru ifade ve temsil yeteneği öne çıkıyor.

4. Kontrolü kaybetmemek
İyi bir yönetici, koşullar ne olursa olsun, durumu kontrol altında tutabilmelidir. Çalışmaların ve ekibin başarısını olumsuz yönde etkileyecek her türlü kriz ya da beklenmedik durum karşısında soğukkanlı olmalı, ekibi rahatlıkla toparlayabilmelidir.

5. Öngörü yeteneği ve B Planı
Her zaman en azından birkaç adım sonrasını görebilmeli, olasılıkları değerlendirmeli ve bir B planı bulundurmalıdır. Mutlak başarıya ulaşmak ve çalışanların güvenini yitirmemek için, herkesin telaşa kapıldığı anda bir B planı çıkarmak, herkesin gözünde prestijinizi artıracaktır.

6.Kendi hatalarını açıklıkla üstlenebilmeli
Yöneticiler de hata yapar. Yaptığı hatayı yüreklilikle üstlenebilen ve bunu kısa sürede düzelten yöneticinin bu davranışı, yaptığı hatanın yarattığı etkiyi azaltacak ve yöneticinin saygınlığını korumasını sağlayacaktır.

7. Ekibinin başarılarını ödüllendirmeli
Elde edilen başarılar, sadece yöneticinin değil, aynı zamanda ona bağlı çalışan ekibin emeğinin bir eseridir. Başarının sürekliliğini sağlamanın yolu, ekibi doğru motive etmekten, motivasyonu sağlamanın yolu da, başarıları takdir etmekten geçer. Başarıların devamlılığını sağlayabilmek için, iyi bir yöneticinin yapması gereken, ekibinin başarılarını ödüllendirmektir. Bu bazen küçük bir hediye, bazen ofiste küçük bir kutlama, bazen tüm şirketin bulunduğu bir ortamda ekibin başarısından övgüyle söz etmek olabilir.

8. Ekibin birlik ve devamlılığını korumalı
Bir yöneticinin başarısı, ekibin birlik bütünlüğünden de anlaşılıyor. Ekip sürekli mutsuzsa, o ekipteki çalışan sirkülasyonu normalden fazlaysa ve ayrılış gerekçeleri hep yönetim kaynaklıysa, çıkan işler ne denli başarılı olursa olsun, bu başarıda süreklilik ve ilerleme sağlanamaz. Ekip sürekli yenileneceğinden, her gelene işleri yeniden öğretmek gerekir ki, bu zaman ve enerji kaybı, başarıların en iyi ihtimalle aynı noktada kalmasına neden olacak, istenen ilerleme ve yükselmenin önüne geçecektir.

9.Yeniliklere açık olmalı
İyi bir yönetici olmak, yenilikleri ve gelişmeleri devamlı takip etmeyi ve gerektiğinde geleneksel bilgi ve alışkanlıklardan uzaklaşmayı gerektirir. Teknoloji gelişiyor, dünya değişiyor. Şirket yönetimleri geleneksel anlayıştan uzaklaşıyor, yerini modern yönetim tekniklerine bırakıyor. İyi bir yönetici, iş dünyasının yeniliklerine açık olmalı, hızlı öğrenmeli ve uygulamaya koyabilmelidir.

10. İşleri takip ve kontrol etmeli
Yöneticilik, talimatları verip kontrolü tamamıyla ekibe bırakmak değildir. Elbette çalışmalarını rahatça yürütebilmeleri için sürekli müdahale etmemek gerekir. Fakat önceden belirlenen aşamalarda çalışmayı kontrol etmek, değerlendirmeleri yapmak, hem ekibin takibi hem de çalışmada yaşanacak olası bir problemin erken tespit edilip düzeltilebilmesi adına gereklidir.

Son olarak; iyi bir yönetici, liderlik özelliklerine de sahip olmalı denir. Bu düşünceye kısmen katılmakla birlikte -ki yazmış olduğum nitelikler zaten bir liderde de bulunması gerekli olan niteliklerdir-, liderlikle yöneticiliğin farklı şeyler olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple, liderliğe bu konu içerisinde yer vermedim. Gelecek yazılarımda, liderliğe ve liderlik-yöneticilik arasındaki farklara ayrıca değineceğim.

10 Ocak 2013 Perşembe

ÖZÜR DİLERİM


"ÖZÜR DİLERİM" demek zor değil.

"TEŞEKKÜR EDERİM" demek de öyle.

"HAKLISIN" da,

"BANA ÖĞRETİR MİSİN?" de,

"BU KONUDA SEN NE DÜŞÜNÜYORSUN?" da,

"BU ELEŞTİRİN ÇALIŞMA İÇİN ÇOK ÖNEMLİ" de,

"SANA KATILIYORUM" da,

"ÇALIŞMAN İÇİN SENİ GÖNÜLDEN TEBRİK EDERİM. ACABA BURAYI DİĞER GRUPLARA DA HİTAP ETMESİ AMACIYLA ŞÖYLE DE YAPABİLİR MİYİZ?" de,

"ÖNEMLİ BİR ÇALIŞMA YAPMIŞSIN" da,

"ENDİŞELENME, ÜSTESİNDEN GELİRİZ" de,

"ŞU AN ZİHNİM YORGUN VE BAHSETTİĞİN KONU ÖNEMLİ GÖRÜNÜYOR. BİR ŞEYLERİ KAÇIRMAK İSTEMEM, YARIN ETRAFLICA KONUŞALIM MI?" da

"BİLMİYORUM" da,

"YARDIMINA İHTİYACIM VAR" da...

Hiçbirini söylemek zor değil aslında. İş yaşamında yükselebilmek, yaptığımız işe değer katmak, kaliteli işler çıkarmak için...

İş hayatının yoğunluğu ve karmaşası içerisinde, birbirimize "iyi" davranmayı unutuyoruz bazen. Belki de çoğu zaman. Oysa iyi iletişim kurabilmenin öyle çok yolu var ki... Yukarıdaki örnekler, bu ifadelerden aklıma gelen yalnızca birkaçı.

Ve bu ifadelerin tamamı karşı tarafa "evet" dememesine rağmen, "hayır"ları bile olumlu kılıyor. Nezaket, karşı tarafa kabul ettiremeyeceğiniz şeylerin olmasına imkan sağlıyor.

Örneğin; " Projenin şurası olmamış, onun değişmesi lazım." demek yerine, "Çalışmanız harika, fakat acaba A hedefimize ulaşmak amacıyla şurada minik bir oynama yapsak sizce nasıl olur?" derseniz, hem nezaketinizi korumuş olacaksınız, hem çalışmanın sahibine ve harcadığı emeğe saygınızı göstereceksiniz, hem de istediğiniz değişikliği kolaylıkla kabul etmelerini sağlayacaksınız. Çünkü bu nezaketiniz ve diğer noktalarda gösterdiğiniz beğeniden sonra, fikir ve önerilerinize daha çok değer verilecek ve daha fazla dinleneceksiniz.

İyi iletişim üzerine bir küçük örnek daha verelim: Bir iş arkadaşınız elinde yeni hazırladığı çalışması ve her halinden anlaşılan heves ve heyecanıyla, masanıza geliyor. Belki yorumlarınızı almak için, belki yardıma ihtiyacı var. Sizse işten başınızı kaldıramıyorsunuz. Oflayıp puflamak, "Görmüyor musun halimi?!" demek yerine, bir an durun, nefes alın, sakin bir ses tonu ve tebessümle, önce konuyu sorun, yardıma ihtiyacı olup olmadığını öğrenin. Aciliyet durumunu sorun, eğer çok acil değilse, ona nazikçe şu an yetiştirmek zorunda olduğunuz bir çalışma olduğunu, projesinin sizin için önem taşıdığını, geçiştirmek istemediğinizi ve bunu daha sakin bir zamanda hakkını vererek incelemenizin daha sağlıklı olacağını düşündüğünüzü söyleyin. En yakın zaman için kendisiyle sözleşin. Emin olun arkadaşınız kendini daha mutlu ve değerli hissedecektir.

Sanıyorum iyi iletişim kurmak hiç de zor değil. Siz ne dersiniz?


9 Ocak 2013 Çarşamba

24 SAAT YETMİYORSA...



Yine hiç bir işiniz yetişmedi. Yarın yapılması gereken onca iş varken, üzerine bir de bugünden sarkanlar eklenecek. Nefes alacak zamanınız yok. Öğle yemeklerini bile masa başında geçiştirmenize rağmen yine yetişmedi, yine yetişmedi...Üstelik uzun mesailerden sonra, yine yetişmeyen bir çok işi eve götürdüğünüz için, aylardır ne bir sinemaya gidebildiniz, ne kendiniz için bir şey yapabildiniz.

Bunlar size de tanıdık geliyorsa, "24 saat bana yetmiyor." diyorsanız, kendi kendinizi yönetmelisiniz. Zaman yönetimi ve planlı çalışmak ile ilgili önerilerimi uygulayabilirsiniz.

Şimdi bulunduğunuz noktayı ve varabileceğiniz noktayı görmek için elinize bir kağıt kalem alın. Bu süreçte en çok kağıt-kalem ikilisine ihtiyacımız olacak.
1. Mevcut durumu kağıda dökün.

Son zamanlarda, örneğin son 2-3 günde neleri yapmanız gerekiyordu, bir yere yazın. Karşını bunların hangilerini bitirdiğinizi, hangilerinin ne aşamada olduğunu not alın. Hemen yanına da, bu işlerin yetişmemesinin sizce nedenlerini yazın.

2. Yapmak istediklerinizi kağıda dökün.

Bir başka kağıda, işinize ilgili ya da iş yoğunluğunuz yüzünden uzun zamandır ertelediğiniz özel yaşamınızla ilgili yapmak istediklerinizi yazın. Bu bir konser, sinema ya da maça gitmek olabilir. Bu sizin motivasyonunuzu perçinleyecek bir not olarak, monitörünüzün üzerinde yerini alsın. Ve her gün masanıza oturduğunuzda ilk işiniz bu yazıyı okumak, varsa aklınıza gelen diğer isteklerinizi yazmak olsun.

3. Yapılacak işleri doğru sırayla listeleyin.

Yapmanız gereken onlarca iş olabilir. Hepsi acil mi? Hangisi ne kadar öncelikli? Bu iki soru, işleri sıralamanızda size yardımcı olacaktır. Önce acil olan işleri sıralayın. Bu işlerin arasında, okunması gereken, onay bekleyen ya da gönderilmesi gereken acil evraklar, o anda patlak veren ve çözülmesi gereken problemler olabilir. Bunları da kendi arasında sıralamaya koyabilirsiniz. Örneğin o problem sizin diğer acil evrak işlerinizi yapmanıza engel oluyorsa, öncelikli olan problemin çözülmesidir. Ardından acil tarihli evraklarınızı rahatlıkla yapabilirsiniz.

4. Molaları değerlendirin.

Acil işleriniz büyük olasılıkla sizi oldukça yoracaktır. Kısa molalar vererek zihninizi boşaltmanız, çalışmalarınızı daha sağlıklı yürütmenizi sağlar. Bu kısa molalarda, fazla düşünmenizi gerektirmeyecek fakat iş listenizde yer alan, acil olmadığı için masanızda bekleyip yer tutan küçük işleri aradan çıkarabilirsiniz. Örneğin; acil olmadığı için cevap yazmayı ertelediğiniz günlük iletilerinizle ilgilenebilirsiniz. İş listesinde, yaptığınız işlerin üzerini çizebilirsiniz ki bu motivasyonunuzu yükseltecektir.

5. Hayır demekten çekinmeyin. 

Yaptığınız planlama doğrultusunda çalışırken, başkalarının bunu sekteye uğratmasına izin vermeyin. Örneğin siz çalışırken, biri gelip bambaşka bir iş için sizden bir şey mi istiyor. Kibarca şu an üzerinde çalıştığınız önemli bir konu olduğunu, ancak tamamlar tamamlamaz kendisine memnuniyetle yardımcı olabileceğinizi söyleyebilirsiniz. Böylelikle hem ilişkileriniz zedelenmemiş olur, hem de işinizin bölünmesine engel olmuş olursunuz. 

6. Toplantıları etkin hale getirin.

Bazı kurumlar maalesef gündemi olmasa bile (olağan düzenli toplantıların dışında) toplantı yapıyor. Yapılacak onca iş varken, amaçsız ve sonuçsuz toplantılara girip çıkmak, hem enerji hem motivasyon kaybına yol açıyor. Bir de buna, işin özünden çıkıp konuşmaları uzatanlar eklenebiliyor. Bu durumda, konuya odaklanmanız, konunun dağılması halinde, söz sırasını aldığınızda kibarca bir toparlama yapmanızın faydası olacaktır.

7. Telefon görüşmelerinize sınır koyun.

İş yerinden ya da özel telefonunuzdan arandığınızda, konuşmalarınızı fazla uzun tutmayın. Özel telefonunuzdan gelen aramalar acil değilse, mesai sonrasına bırakın. Kurum içi görüşmelerinizde de, konuyla ilgili öz konuşmayı yapın. Konuşma sırasında akla gelen diğer konular, aciliyet taşımadığı için, yalnızca sizin zamanınızdan alacaktır.

8. Çalışmalarınızda hız kazanırken, telaşa kapılmayın.

Yapacağınız işi iyi analiz edin. Üzerinde düşünün. Zamanında bitmiş ancak hatalarla dolu bir çalışma, kimsenin beğenisini kazanmaz. Düşünürken sakin, yaparken hızlı ama dikkatli olun.

9. Gün sonunda listenizi kontrol edin.

Neleri tamamladınız. Bitmeyen işleriniz kaldı mı? Eğer tüm gün doğru şekilde çalışmanıza rağmen ertesi güne iş kaldıysa, günlük hedefinizi ne kadar gerçekçi koyduğunuzu değerlendirin. En yüksek çalışma standardınızı 1-2 gün içerisinde göreceksiniz. Bundan sonrası, doğru plan yapmaya ve öncelikleri doğru belirlemeye kalıyor.

10. Ertesi gün için iş planı yapın.

Çıkmadan önce son 15 dakikanızı bu işe ayırın. Ertesi gün yapılması gereken acil işleri, hatta aralarda yapabileceğiniz ufak çalışmaları da not alın. Sabah masanıza oturduğunuzda, "Hangisinden başlasam?" belirsizliğini yaşamayarak, güne iyi bir başlangıç yapmış olacaksınız.

Unutmayalım ki; zamanı yönetmemiz mümkün değil. Kendi kendimizi yöneterek hem iş hayatımızı düzene sokabilir, hem de sosyal yaşantımıza ve kendimize vakit ayırabiliriz.

** Güzel fotoğraf çalışmalarını bizimle paylaşan Sn. İlker Pekbaş' a teşekkürlerimle...

7 Ocak 2013 Pazartesi

YÖNETİCİNİZ İLE MUTLU ÇALIŞABİLMENİN 5 YOLU

Yöneticiyle kurulacak iyi bir iletişim, iş yerinde huzur ve başarının yakalanması ve sürdürülmesine destek olacak, hatta bunu sağlayacak önemli bir etken.

Yöneticiler, kendi içlerinde farklı özelliklere sahip olsalar da, genel hatlarıyla kendileriyle iyi iletişim kurabilmek için şu hususlara dikkat etmenin etkili olacağını düşünüyorum:
  1. Yöneticinizi iyi tanıyın. Süreç gerektiren bir konu olmakla birlikte, yönetici ile iyi iletişim kurabilmenin yolu, yöneticinizi iyi tanımaktan geçiyor. Tarzını, üslubunu, beklentilerini , ifade dilini... Yöneticiler her zaman beklentilerini net olarak ifade etmeyebiliyor. Bunun nedeni kimi zaman sizi düşünmeye ve işi geliştirmeye sevk etmek, kimi zaman da sizin o işe ne kadar değer verip ne kadar özen gösterdiğinizi görmek olabiliyor. Hedefleri neler, bu doğrultuda sizden neler bekliyor, işler yolunda gitmediğinde ses tonu, yüz ifadesi nasıl değişiyor, stresle başa çıkabiliyor mu, yoksa kendisine bağlı çalışan tüm bireyleri aynı kaosun içine mi çekiyor? Süreci doğru yönetebilmek için, tüm bunları çok iyi gözlemlemeli ve yöneticinizi iyi tanımalısınız.
  2. Saygı duyduğunuzu hissetmesini sağlayın: Siz yöneticinize gerçekten saygı duyuyor olabilirsiniz. Acaba bunu ona yansıtabiliyor musunuz? Sizinle konuşurken onu can kulağıyla dinleyin, fikir danışın, eleştirilerini sadece o dayattığı zaman değil, minik öneriler olarak sizinle paylaştığı zaman da değerlendirin ve çalışmalarınıza yansıtın. 
  3. Zor anlarında size güvenebileceğini hissettirin. Yönetici olabilirler ama bu, kusursuz oldukları anlamına gelmiyor elbette. Onların da hata yaptıkları, telaşa ve endişeye kapıldıkları, birinin yardımına ihtiyaç duydukları zamanlar olabiliyor. İşte bu anlarda yöneticinizin yanında olun. Kendi stresiyle başa çıkamıyorsa, sakinliğinizi ve sorunlara olumlu yaklaşımınızı koruyun. Sorunu anladıktan sonra, hemen ilgili konuları araştıracağınızı, ya da durumu çözmek için düşündüğünüz iş planını kendisiyle paylaşın. "Gerekirse şu yolu da deneyebiliriz" diyebileceğiniz bir B planını da ana hatlarıyla kendisiyle paylaşın. Yanında hissettiği bu destek, yöneticinizi biraz olsun rahatlatacaktır. Böylelikle hem onun güven ve takdirini kazanır, hem de yöneticilik vasıflarınızın öne çıkmasını sağlayabilirsiniz.
  4. Not alın. Yöneticiler çoğu zaman isteklerini hızla ve karmaşık olarak dile getirebiliyorlar. Ama sizden beklentileri, işi tam olarak kendilerinin istediği gibi eksiksiz olarak yerine getirmeniz. Sizi yanına çağırdığında mutlaka elinizde not defteriniz olsun. Hatta kendisiyle birebir çalışıyorsanız, ona özel ayrı bir defter tutabilirsiniz. Tarihli ve madde madde yazarak düzenlediğiniz not defteri, daha sonra işle ilgili değerlendirmeler sırasında hem sizin eksik iş yapmanızı, hem de yöneticinizin söylediğini sanıp size söylemeyi atladığı kalemler için sizi suçlamasını ve bundan doğacak olası gerginlikleri ve güven kaybını önleyecektir.
  5. Onun hakkında kötü konuşmayın. Yöneticiniz gerçekten çok kötü biri bile olabilir. Sebep her ne olursa olsun, iş yerindeki üçüncü şahıslarla yöneticiniz hakkında olumsuz konuşmayın. Eğer ortada çok ciddi bir problem varsa, bunu uygun bir dille yöneticinizle paylaşın. Bu çözüm olmuyorsa, kurumunuzun bu konularda izlediği yola göre ( İnsan Kaynakları, bir üst yönetici vb), ilgili kişiyle, gizlilik çerçevesinde problemi paylaşın ve çözüm arayışınızı mutlaka belirtin. Yalnızca şikayet etmek yerine, yöneticinizle iyi bir iletişimle çalışmak istediğinizi, kendisinden öğreneceğiniz çok şeyin olduğunu düşündüğünüzü ve bütün bunlar için bir çözüm yolu aradığınızı ekleyebilirsiniz.

2 Ocak 2013 Çarşamba

EGOİST MUTLULUKLAR

Yeni yılın ilk yazısını, okurlarımızdan Ersin Bey' in, "Oldu bu iş!...: BENİM BURADA NE İŞİM VAR ?!! başlıklı yazıma yapmış olduğu yorum üzerine, kendisinin de izniyle bu konu hakkında görüşlerimi paylaşmak amacıyla yazıyorum. Katkısı için tekrar teşekkürler...

Çocuklara sorulan klasik sorudur: "Büyüyünce ne olacaksın?"

Daha okuma yazmayı yeni öğrenmiş çocuklara sorulan bu soru, farkına varılmasa da zannediyorum ileride ciddi etkiler yaratıyor.

Döneme bağlı olarak popüler meslek grupları değişkenlik gösterse de, toplumda yerleşmiş bazı genel kanılar her dönemde yerini koruyor. Ve her çocuğun zihninde kendine bir yer ediniyor.

Toplum, her meslek grubuna, kendi değer yargılarını yüklüyor. Ve insanları, mensubu oldukları meslek grubuna göre etiketliyor. Zeki, insan canlısı, yardımsever, zengin, ukala ve daha nice nitelik, mesleğinizle birlikte üzerinize yapıştırılıyor.

Bir çok insan, daha çocukken doktorluğun prestijli bir meslek olduğu algısını ediniyor örneğin. Ve ressamlığın meslek olmak yerine, doktorluğun yanında uğraşılabilecek bir hobi olduğu fikri yerleşiyor küçük zihinlere. Çocuklar bu algılarla büyüyor. Doktor olmak, avukat olmak, "büyük adam" olmak..-Elbette sözünü ettiğimiz tüm meslek grupları çok değerli, bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermek istemem.-

Büyük adam olmak... Çocuklar büyüyor, sıra meslek seçimine geliyor. Bazıları, yerleşik kanılar doğrultusunda meslek seçimini yaparken, bazıları tüm bu görüşleri bir kenarda tutup, sevdiği ve mutlu olacağını hissettiği mesleklere yöneliyor. Bazıları ise sevdiği mesleği belirlediği halde, geleceğe yönelik ekonomik kaygılarla, prestijli sayılan meslek gruplarına yöneliyor. Ekonomik sebepler, ayrı gibi görünse de, esasında toplumun oluşturduğu değer yargılarıyla paralel olarak ortaya çıkıyor. Prestijli meslekler, daha çok kazanıyor. Kazandıkça, "çok kazandıran meslek" sıfatıyla, daha fazla ilgi görüyor. Kendi içinde oluşan bu döngü, ekonomik açıdan da bu mesleklerin tercih edilmesini sağlıyor. Aynı şekilde, daha az prestijli meslekler, ya da toplumun çoğunluğu tarafından meslek olarak kabul edilmeyen meslekler, ekonomik olarak da cazip olamıyor. Okulu bitirip de "aç kalmak", hiçbir bireyin tercih edeceği bir durum değildir elbette.

Fakat, acaba sorun sadece sosyo-ekonomik sebeplerden mi kaynaklanıyor? Yoksa toplumsal statüler ve tercih edilecek mesleğin birey egosunu belki de id' i besleyen tüm sosyal kazanımlarının da etkisi var mı?

Popüler meslek, yüksek gelir, genel yargılardan ötürü toplum tarafından yüceltilmek, saygı görmek, imrenilmek, sosyal statüsü yüksek bireylerden oluşan bir sosyal çevreye sahip olmak... Tüm bunlar ve daha fazlası, birçok bireyi mutlu ediyor. Hatta ekonomik anlamda kazancı yüksek olmasa bile, sırf prestijli olduğu için o meslek tercih edilebiliyor.

Bu tercihler, bireyler için gerçekten mutluluk getiriyor mu, tartışılır. Benim düşüncem, bireyin yaparken mutlu olduğu işi meslek edinmesinin doğru olduğu yönünde. Zira insan sevdiği işte daha başarılı olacak, başarı diğer kazanımları ve mutluluğu beraberinde getirecektir. Çalıştığınız sektörler değişkenlik gösterse de, mesleğinizi genellikle bir defa seçebiliyorsunuz.

Yeni yılda tercihleriniz mutluluk getirsin :)